Sona kalmış üzeri köz kaplı umutlar ve Ağdamla ilgili hüzünlü senfoni…

Sona kalmış üzeri köz kaplı umutlar ve Ağdamla ilgili hüzünlü senfoni…

Oktay Hacımusalı

Neyi anlatacaktım size? Durun, hatırlayacağım! Tamam, evet, hatırladım, Karabağla ilgili, Ağdamla ilgili konuşacaktım. Ağdam tam 27 yıl önce Ermeni silahlı kuvvetlerince işgal edildi. 23 Temmuz’da bir Türk şehri de Ermenilere yenik düştü. Herkes, bir ay, üç ay, beş ay, bir yıl sonra, tüm Ağdam halkının evlerine, barklarına geri döneceklerini ve Ağdam’daki sıcak yaşamlarına devam edeceklerini düşünüyordu. Ama önemli olan kaderde olanı yaşamakmış… “Bugün, yirmiyedi yıldır güneş bizsiz Ağdam’da doğuyor, bizsiz karanlık bölgeyi kaplıyor” gibi anlamsız cümleler yaparak sizi kışkırtmak istemiyorum. Ancak unutmayalım ki, bir bebek Ağdam’ın işgali günü doğmuş, bugün yirmiyedi yaşına basmış oluyor. Yani, bıyıklı ve sakallı koca bir adam ve başı çoluğa çocuğa karışmış durumda. Ağdam günde birkaç yüz kilometre uzaklaşıyor bizden hızla, çünkü Ağdam’ı gören bu toprakların yasal sahipleri, çocukluklarını, gençliklerini ve tüm acı ve tatlı hayatlarını Aghdam’da geçirmiş insanlar birer birer hayata elveda diyerek gidiyorlar dünyadan, geri kalanlarsa Azerbaycan’ın ve dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Elleri yavaşça Ağdam’dan koparılıyor. 1990’larda kurulan geçici mezarlıkları ziyaret edenlerin, gelenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Tüm Ağdam halkı geri çekildi ve köşelerinde sessizce oturuyorlar, ölüm çanlarının çalmasını bekliyorlar…
Sizi karamsar bir ruh haline soktuğumun farkındayım, ancak bu arada doğrudan gerçeğe bakmalı ve zorlukları görebilmelisiniz. Tıpkı yıllardır hayalleri bir kenara bırakıp hakikatlerle yanıp kavrulan, yüzlerini günde birkaç kez bu acı hakikatlere dönen ve acı bir şekilde ağlayan, Karabağ’ı ve Ağdam’ı en az birkez görmek için herşeyi gözden çıkarmış, yok olmağa hazır yurttaşlarımızın varolması gibi. Sıcak yaz günlerinde, salgın patlak vermeden önce herkesin tatil için memleketine gittiğini düşünün. Tek bir savaştan sonra anavatanlarını kaybeden yurttaşlarımız hariç. Yıllarca sıcak çadırlarda, vagonlarda ve yurt köşelerinde yaşadılar. Gidecek yerleri yoktu. İlkbahar, yaz, sonbahar ve kış farketmeksizin hayatlarını o sıcak çadırlarda, vagonlarda ve yurtlarda geçirirken, tek bir umutla motive oldular, tutundular hayata. “Yaşayın” dedi, “Yaşatın” dedi onlara ve bu motive onlara yarın için umutlar verdi.
Yaklaşık bir ay önce, Karabağla ilgili konuşurken, sinirlerini kontrol edemeyen arkadaşlarımdan birisi bana internetteki bir kişinin adresini gönderdi ve gönderdiği hanımın I Karabağ Savaşı sırasında Agdam’daki bir sahra hastanesinde hemşire olarak çalıştığını söyledi. Hankendi Hemşirelik Yüksekokulu’ndan mezun olduktan sonra geleceğiyle ilgili tüm hayalleri yerlebir olan, doğrudan okul sıralarından kalkıp ta askeri hastaneye gelen, bu hastanede çalışan ve yaralı askerlerimizi iyileşmesi için elinden geleni ardına koymayan, Agdam’ın işgalinden sonra bile mesleğinden vazgeçmeyen ve şimdi Rusya’da yaşayan Elyana Gurbanova, I Karabağ Savaşı’nın isimsiz kahramanlarından birisiydi. Aramızdaki yoğun telefon görüşmeleri sırasında dile getirdikleri, çektiği videolar ve bana gönderdiği sesli mesajlar bana bu hanımın ne kadar vatansever olduğunu, Anavatanının kaybedişinden buyana zor günlerin üstesinden nasıl geldiğini, ne denli yenilmez ve gururlu bir kişiliğe sahip olduğunu kanıtlıyordu. Kim bilir belki de birçoğunuz ya da birçoğumuz, bu hanımefendinin, Elyana Gurbanova’nın adını hiç duymadınız, ancak o sırada düşmanla karşı karşıya kalan askerlerimiz, Elyana hanımın söylediği gibi Ağdam Sahra Hastanesi’nde çalışan kırk kızı çok iyi hatırlıyorlar. Zira yıllar geçmesine rağmen, Elyana o kanlı dönemde omuz omuza çalıştığı doktorları ve hemşireleri asla unutmuyor, sanırım asla unutmayacak da, bu yüzden E. Gurbanova’nın şuanda neden aynı hastaneyle, aynı doktorlarla, aynı hemşirelerle nefes aldığını da sanırım daha iyi anlıyorum. Matanat doktoru, Nazim doktoru, Valeh doktoru, Sabina’yı, Ayna’yı, Şahla’yı, Huraman’ı, Natavan’ı, Nasibe’yi, Gulçöhre’yi, Tunzale’yi, Halide’yi, Alihüseyin’i, Hümbet’i, Gülhar’ı, Terane’yi, Kerim’i, Allahyar’ı, Nübar’ı, Ismail’i hatırladıkça boğazı düğümleniyor adeta. Elyana hanım hastanenin başhekimi Ali Gurbanov tarafından hastane personeline gösterilen ilgiyi ve alakayı da asla unutamıyor.

Artık sanırım farketmişsinizdir, hala insanları yaşamaya teşvik eden bir umuttan bahsediyorum. Elyana hanım’ı da Ağdam’ı, canından çok sevdiği hastane personelini unutmasına izin vermeyen bir ışık parçası büyüklüğündeki umuttur kuşkusuz. Günün birinde, umudunu kaybedeceğinden korkuyor, bu yüzden bulunduğu yerde, çevresindeki herkese halkına Ermeniler tarafından yapılan zulümleri anlatıyor. Bu nedenle, sürekli videolar hazırlıyor, henüz genç bir kızken savaş siperlerinde gördüklerini o günlerin tanığı olarak yorulmadan anlatıyor insanlara. Etrafındaki insanları mücadelemizin doğru olduğuna ikna edeceğinden emin bir tavırla hiçkimse mücadelemize haksız diyemez diyor. Çünkü o günlerde yaşayan tanıkların birçoğu hala hayatta ve Yüksek Komutan’dan topraklarımızı düşman işgalinden kurtarmak için tek bir emir bekliyor. Emir aldıkları gün onlar kazanacakları zaferi bu topraklar uğrunda şehit olanların endişeli ruhlarına armağan edecekler. Elyana hanıma bunu anlatmak çok zor, bunun farkındayım. Tabii ki, vatanını kaybetmek, akrabaların şehit olmasını kabullenmek kolay bir şey değil. Ancak sarsılmaz imanı ve kararlı iradesi, Ağdam’ın kurtarılacağı güne kadar onun kaygılı ruhuna sabır ve ferahlık hissi katacağından adım gibi eminim. Gençliğini savaşın zor günlerinde geçirmiş, Vatan için savaşmış, askerleri sağlığına kavuşturmuş Elyana Kurbanova Karabağ’ı ve Ağdam’ı özgür görmeği, o güzel zamanlara dönmeği en çok hak edenlerden birtanesi. Özgürlüğüne kavuşacak topraklarda duyacağımız ezanlar, edeceğimiz dualar kuşkusuz kulaklarında yankılanacaktır. Dualarınız kabul olsun isimsiz kahramanımız! İnanıyorum ki, dualarınız ve yoldakilerin ruhları onuruna, Tanrı ordumuzu Ağdam ve diğer Karabağ’ın topraklarının özgürlüğüne kavuşturacak halkımız bu alanlarda barış içinde yaşamaya devam edecek. Buna olan inancımız sonsuz!…