Türkiye Kararlı ve Milli Bir Dış Politika Uygulamalı!

    Türkiye Kararlı ve Milli Bir Dış Politika Uygulamalı!

 Mehmet Günal

MHP Antalya Milletvekili

TBMM Genel Kurulunda Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirilmesine ilişkin kararın bir yıl süreyle yeniden uzatılmasına dair tezkere üzerine MHP Grubu adına söz alan Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal; tezkerenin uzatılmasını uluslararası çok boyutlu dış politika kapsamında faydalı buldukları için bu tarz yapıcı konularda MHP olarak her zaman destek olduklarını söyledi. Avrupa Parlamentosu kararının Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına kabul edilebilir olmadığını, MHP olarak baştan beri onurlu üyeliğin önerildiğini fakat bugünkü süreçte üyelik değil onur kısmının da kalmadığını eleştiren Günal, “AB ile ilişkilerimiz, başta Gümrük Birliği anlaşmamız olmak üzere gözden geçirilmelidir.” dedi. Kıbrıs’taki müzakereler üzerine değerlendirmede bulunan Günal, Kıbrıs’ta bir Türk Devletinin zaten olduğunu, yapılan anlaşmalarda asla taviz verilmemesi gerektiğini belirtti. Kuzey Irak’ta yapılacak referandum hakkında ise; referandumun Irak Anayasasına aykırı olduğunu, Türkiye olarak bunun Ankara Anlaşması’na göre engellenebileceğini söyledi. Günal, “Türkiye’nin güçlü bir devlettir. Güçlü, kararlı ve milli bir dış politikası olmalıdır.” diyerek sözlerini tamamladı.

 Türkiye Güçlü Devlet, Güçlü Dış Politikası Olmalı!

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman Türkiye’nin güçlü bir devlet olduğundan hareketle, çok boyutlu, sosyal ve kültürel temele dayanan bir dış politika izlemesi gerektiğini söylüyoruz. Bu kapsamda da sadece Afrika’da değil, diğer görevlerde de olduğu gibi, jeostratejik konumu ve Orta Doğu’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bu coğrafyadaki birçok ülkeyle ortak tarihî değerlerimizi, kültürel değerlerimizi dikkate alarak bu gibi uluslararası görevlerde, yani Birleşmiş Milletler nezdinde ve NATO nezdinde yapılacak görevlerde her zaman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin görevlendirilmesine destek olduk. Bu kapsamda da, bu çalışmanın sürdürülmesini uluslararası çok boyutlu dış politika kapsamında faydalı buluyoruz. Dış politika millî bir konu olduğu için bu tarz yapıcı konularda da MHP olarak her zaman destek olacağız.

AB Samimi Değil! İlişkiler Gözden Geçirilmeli!

AB üyeliğimiz ile ilgili baştan beri söyledikleri “imtiyazlı ortaklık” dedikleri şeyin başka versiyonlarını tartışıyorlar, ama siyasi tartışmalar alevlendiği zaman da buna benzer kararlar parlamentodan değişik şekillerde çıkabiliyor. Daha önce de değişik ülkelerin parlamentolarında da Türkiye aleyhine bazı kararlar çıktığını hatırlıyoruz. Bu, ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor. AB yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde de ifade ettik: Elli üç yılı geçmiş, elli dördüncü yıla giren benim hep “uzatmalı nişanlılık” diye tabir ettiğim bir ilişki var. Bunun baştan bir gözden geçirilmesi gerekiyor ve gümrük birliğini de üye olmadan uygulayan tek ülke olarak bu konuların yeniden Hükûmetçe ele alınması gerekiyor.

Avrupa Parlamentosunun aldığı karar ikirciklidir. Son karar bilinçaltının dışa vurmuş halidir. Müzakerelerin durdurulması öneriliyor. Birtakım eleştiri ve durum değerlendirmesi yapılabilir. Fakat siyasi olarak yanlı olarak yazılmış raporlar olduğunu görüyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına kabul edilebilir olmadığını düşünüyoruz. Bunu yaparken de AB ile ilişkilerimize dünden bugüne bakmak gerekir. Başta Dışişleri ve AB bakanlığı olmak üzere tepkilerini koydular. Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere, MHP baştan beri onurlu üyelik demiştir. Bırakın üyeliği onur kısmı da bu yapılanlardan sonra kalmamıştır. AB ile ilişkilerimiz, başta Gümrük Birliği anlaşmamız olmak üzere gözden geçirilmelidir. Ülkemiz için reformlar yapılmalı sadece AB üyeliği için değil, onu yapmak zorundayız, AB üyeliğinde olmazsa olmaz bir durumla karşı karşıya olmadığımızı, mecbur olmadığımızı belirtmeliyiz.

 Kıbrıs’ta Bir Türk Devleti Var! Asla Taviz Verilmemeli!

 Gazetelerde de okuyoruz “Dışişleri Bakanımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapacağı ziyarette yeni süreci değerlendirecek.” diye. Herhâlde bu görüşmelerin kesilmesinden sonra nasıl bir yol izleneceğini de değerlendireceklerdir. Bu konuda baştan beri iki toplumlu, iki devletli çözümden yana olduğumuzu herkes biliyor ama gerçekten de bu süreçte her seferinde Rum tarafı biraz daha mesafe almış olarak çıkıyor. Biz hassasiyetlerimiz gereği görüşme masasında olanları söylemezken onlar henüz görüşülmeden kamuoyuna birtakım haritalardan, birtakım tavizlerden bahsediyor. Doğal olarak da kamuoyunda bir tartışma başlıyor ve içeriği de bilinmediği için kafamızda hep soru işareti kalıyor. Maalesef her seferinde onlar geri adım atıyor, oyunbozanlık yapıyor ama hep o kalan yerden sanki müktesep hak gibi devam ediliyor. Burada da zaten fiilî bir durum olduğunu görüp hep beraber şunu söylememiz lazım: Milli bir dış politika olarak hiçbir şekilde garanti ve ittifak haklarından taviz verilmemeli, bu anlaşmalara sadık kalınmalıdır.

Çünkü anlamadığımız nokta şu: Her tarafı bölüyorsunuz, Irak’ı, Suriye’i bölüyorsunuz, Balkanları böldünüz ama buna rağmen dönüp Kıbrıs’ta ikisini birleştirmeye çalışıyorsunuz. Zaten orada 1983 yılından beri fiilî bir devlet var. Yeni dönemde oturup Kıbrıs’la ilişkilerimizi de tanzim edip bu yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını da hâkimiyet alanımızda yapılan sondaj çalışmalarını da çok ciddi bir şekilde değerlendirmemiz ve Türkiye’nin kararlılığını göstermemiz gerekiyor.

Kuzey Irak Referandumunu Ankara Anlaşması İle Bozarız!

Çok daha sıcak bir gündem maddesi var ki; Irak’ta Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin referandum yapılacağına ilişkin açıklaması. Maalesef Amerika Birleşik Devleti dâhil olmak üzere birçok devlet doğrudan karşı çıkmak yerine zamanlamasının çok uygun olmadığını söylüyor. Yani bu zinhar yapılmasın diyen bir iki ülke, onlar da belli çekincelerle söylüyorlar. Bizim çok daha üst perdeden ve net bir şekilde bu konuda hem söylem hem de eylem olarak gerektiğinde nasıl daha önce Sincar’da, Telafer’de yapıldığı zaman “Gerekirse gideriz.” diyorsak kararlılıkla bunun üzerinde durmamız lazım. Bunun kesin bir kırmızıçizgi olduğunu hem söylememiz lazım hem de kararlılıkla göstermemiz lazım. Daha vahim olanı, bırakınız kendilerine tanınan Irak Anayasası’ndaki şehirleri, Kerkük’ü, Telafer’i dâhil edecek şekilde, “Biz burada hâkimiyet kuracağız.” diyorlar. Bunlar şu anda Irak Anayasası’na göre de ihtilaflı.

Bu konuda aslında çok fazla şeye de gerek yok, Musul tartışıldığı zaman, konu Kerkük olunca Lozan Antlaşması’na atıfta bulunuluyor ama bize çok daha güçlü imkân veren 1926 Ankara Antlaşması var. Eğer o antlaşmanın 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve böyle devam eden maddelerine bakarsak, Türkiye’nin burada çıkacak herhangi bir eşkıyalık, soygun yani yasa dışı bir eylem olması durumunda antlaşmadan kaynaklanan Irak Hükûmetiyle beraber müdahale etme hakkı vardır. Kararlılığımızı göstermek istersek uluslararası meşruiyetimiz ve hukuktan kaynaklanan haklarımız var.

Irak ve Suriye Konusunda Türkiye Kararlı Olmalı!

Suriye’deki gelişmelere bakarsak da son aşamaya doğru gelindiğini ve hızla, sanki savaşmadan IŞİD’in, DAEŞ’in belli bölgelerden çekildiğini ve orada sözde bir Kürt bölgesinin oluşması için bir çalışma yapıldığını görüyoruz. Müttefiklerimiz de maalesef bu gidişle “sözde müttefik” demeye başlayacağız herhâlde çünkü hâlen daha o silahları vermeye devam ediyorlar. Bize herhâlde sadece listesini veriyorlar ama o listelerin dışında da yakalanan dökümlere bakıyoruz, güvenlik güçlerimiz getiriyor, yayınlıyorlar, görüyoruz, bakıyoruz; hâlâ oradan gelen silahların bize karşı, askerimize, polisimize, sivil vatandaşlarımıza karşı kullanıldığını da görüyoruz.

Onun için çok daha ciddi bir duruş ile söylemden öte kararlı millî bir dış politika uygulamalıyız. Türkiye’nin millî güvenliğini, çıkarlarını pekiştirecek, koruyacak, çevremizde de bu Görev Gücü’nde olduğu gibi barışı, istikrarı koruyacak çalışmalara katılmak gibi, komşu ülkelerle karşılıklı saygıya, geçmişe dayalı ilişkilerimizi de dikkate alarak, yeni ilişkiler geliştirerek, ülkemizin hak ve çıkarlarının korunacağı, bölgemizde adil, kalıcı çözümlere ulaşılabilecek bir dış politika uygulamamız lazım.