TELAFER’E STRATEJİK HAMLE

TELAFER’E STRATEJİK HAMLE

DOC. DR. BEKİR AYAZ

2014 yılında İşid (Daeş ) in elinde bulunan Telafer, yaklaşık 40 bin kişiden teşkil edilen Irak ordusu, Haşdi Şaabi ve ABD koalisyon güçlerinin yaptığı operasyon ile geri alınıp kontrolü sağlanmıştır. Telafer Irak’ın Musul iline bağlı, yaklaşık 60 km batısında yer alan, Türkiye’ye 85 Suriye sınırına 70 km. mesafede olan  220.000 nüfusun yaklaşık % 80 Sunni % 20 Şii’lerden teşkil eden Irak’ın Türkmen şehridir.

Türkmenler  1920 yıllarında İngiliz baskı ve zulmüne boyun eğmeyen ve Türkiye’nin bir parçası olduğunu deklare etmesinden dolayı Arap coğrafyasında istenilmeyen toplum ilan edilmişlerdir. İran tarafından muhteviyatı, lojistik, İaşe ve eğitimlerinin alt yapısı tamamlanmış olup Kasım Süleymani tarafından eğitilen Şii Haşdi Şaabi çatı örgütü bölgede mezhepsel bir yapı oluşturmak ile birlikte ileride doğabilecek bir sorunu şimdiden halletmek adına  kentin mevcut demografik yapısını değiştirmek için  Daeş  ile savaş adı altında iki cephe arasında sıkışan halkı baskıya maruz bırakıp, taksir süsü vererek çoluk çocuk demeden katlayama devam edeceklerdir.

Bermuda üçgeni dediğimiz adı geçen coğrafya Türkiye-Irak ve Suriye arasında kritik bir gedik eşliğinde olup, petrolün tavan suyun hayati önem arz ettiği bir bölge oluşundan dolayı küresel hemagonyanın iştahını kabartmaktadır. Ayrıca ABD bölgede küçük çaplı istihbarat istasyonlarını mikro seviyesinden makro seviyesine çıkartıp dünyanın en büyük istihbarat ve dinleme üstlerini teşkil etmeyi planlamaktadırlar.

Bu planlanmaların fizibilite araştırmaları 2001 yılından beri kuzey Irak bölgesi lideri Barzani ile birlikte yapılmakta önlerine çıkan tek engel jeodemografik nedenlerden dolayı bölgedeki kuvvetli aşiret yapısı ile anılan Türkmen kentleridir. Türkmenlerin ikamet ettikleri bölgeler ve korudukları alanlar jeopolitik nedenlerden dolayı Irak ve Suriye Kürt bölgelerinin birleşmesinde Telafer ortadan kalkmadan buda pek mümkün görünmemektedir.

Telafer sıradan ve yabana atılacak bir kent veya şehir değil Türkiye Cumhuriyeti’nin ileride doğabilecek vakur sonuçların olmaması için bir şah damarıdır. Daha önceki yazılarımızda dediğimiz gibi uluslararası angajman kuralları gereği 1926 yılında Ankara anlaşması ile Musul ve Kerkük üzerinde hak sahibidir. Küresel hemagonyanın baş aktörleri bu bölgede soydaşlarımızı cebir, şiddet ve baskı yöntemleri kullanarak bölge dışına atmaya çalışmadan yetkiler Fırat kalkanı operasyonunda olduğu gibi yerinde ve zamanında stratejik bir hamle yapmalıdır.