TEHLİKEDEKİ GELECEĞİMİZİ DÜŞÜNEN VAR MI?

TEHLİKEDEKİ GELECEĞİMİZİ DÜŞÜNEN VAR MI?

Fevzi Türker

Türkmenler, tarihlerinin son yüzyılının en karanlık, en kritik ve en tehlikeli dönemini yaşamaktadırlar. Bu dönemde Türkmenler, milli varlıklarını tehdit eden onlarca tehlike ve sorunla karşı karşıya kaldıklarının ya farkında olmadıklarını ya da bu tehlikelerin yakın gelecekte ne gibi felaketler doğuracağını umursamamaktadırlar. Çok hızlı büyüyen bu sorunların akıllı politikalar ve ciddi milli mücadelelerle önüne geçilmediği takdirde, Türkmenler yakın gelecekte Amerika’daki Kızıl derililerin düştüğü duruma düşebilirler.

Bu yazımızda, Türkmenlerin tarihi coğrafyaları TÜRKMENELİ yurdunu, milli varlıklarını, dillerini, tarihlerini planlı olarak tehdit etmekte onlarca tehlike ve soruna özetle değinmeye çalışacağım:

-12 Mayıs 2018’de yapılan Irak Parlamento seçimlerine, Türkmenler Kerkük’te ilk kez en büyük siyasi kuruluşları olan Irak Türkmen Cephesi (İTC) şemsiyesi altında oluşturulan Kerkük listesiyle, çoğunlukta yaşadıkları Musul, Selahattin, Diyala ve Bağdat gibi bölgelerde de farklı ittifaklar içerisinde yer almışlardır.

-Söz konusu seçimlerde, Irak Türkmen cephesi (ITC) Kerkük’ten biri Haşd Şaabi Örgütü’nün sağladığı destekle üç milletvekili çıkarabilmiştir. Diğer bölgelerden ise 5 Türkmen’in milletvekili olarak Parlamento üyeliğini kazanmışlardır. Sonuç olarak Türkmenler toplam sekiz milletvekiliyle Irak Parlamentosu’na girebilmişlerdir. Bu durumda Türkmenlerin siyasi olarak ne kadar güçsüz olduklarının açık göstergesidir. Kerkük dışından seçilen beş milletvekilinin parlamentoda Türkmen haklarını ne derecede savunacakları veya kendilerini ne kadar Türkmen olarak gösterecekleri de şüphelidir.

Sayımızın üç milyon olduğunu iddia etmekteyiz. Üç milyon olsaydık en az 30-35 milletvekiliyle parlamentoda temsil edilmemiz gerekirdi. Üç milyon nüfusla sekiz milletvekiliyle parlamentoya girebiliyorsak, bu işte ciddi bir hata var demektir. Türkmenler olarak ya nüfusumuzun üç milyon olduğunu abartıyoruz ya da kendi kendimizi bilerek ve isteyerek asimile ederek yok etmişiz.

Faşist Saddam rejimi döneminde çıkarılan ırkçı bir kanunla nüfus idarelerine giderek milliyetini değiştirerek kendini Arap gösteren on binlerce Türkmen bulunuyor ve söz konusu kanunun 2003’ten sonra iptal edilmesine rağmen hala bu kişilerin çoğunluğunun çakma Araplığı devam etmektedir. Sosyal hastalıklarımızın bir diğer örneği daha var; o da kendimizi Arap aşiretlerine yamalama hastalığıdır. Türkmen bölgelerinin çoğunda, kendini Arap aşiretlerine yamalamakta olan yüzlerce aile var. Tehlike arz eden bu sorunun milletçe ele alınması ve üzerinde ciddiyetle durulması gerekmektedir. Arap hayranı olan bu yolunu şaşırmış kardeşlerimize şunu anlatmamız gerekir; Türk milleti en az Araplar ve diğerleri kadar şanlı ve şereflidir.

Sekiz milyonluk Bulgaristan’da Türklerin sayısı 800 bin civarındadır. Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) 2017’da yapılan erken seçimlerde 240 sandalyeli Bulgaristan Parlamentosu’na 26 milletvekiliyle girerek üçüncü parti olma hakkını elde edebilmiştir. Daha önce yapılan parlamento seçimlerinde de HÖH, Bulgaristan Parlamentosu’na 37 milletvekili göndererek hükümet ortağı olmuş ve 3 bakanlıkla 10 bakan yardımcılığı elde edebilmiştir.

-Geçtiğimiz haftalarda sık sık Türkmenlere bir bakanlık ile Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı verileceği iddia edildi. Ancak aylar geçti Türkmenlere ne bakanlık ne de Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı verildi. Diyelim ki, hatır için Türkmenlere bir bakanlık verildi. O koltuğa oturacak kişi şüphesiz kendisini o koltuğa oturtanlara hizmet eder. Daha önce de bakanlık koltuğuna oturan Türkmenler oldu. Bu bakanların Türkmenlere ne gibi hizmetleri oldu veya hangi sorunun çözümüne önayak olabildiler.

Mecliste üç milletvekiliyle temsil ediliyorsak, kimse bize ne itibar eder, ne hak tanır ne de gözümüzün yaşına bakar. Hak yalvarmakla ve yakarmakla alınmaz. Irak’ta güçlü isen hakkını alabilirsin. Dolayısıyla Türkmenlerin karşılaştıkları tehlikelere karşı koyabilmeleri ve haklarını alabilmeleri için her şeyden önce siyasi, içtimai, caydırıcı güç ile iktisadi güce sahip olmaktan ve davalarına sahip çıkarak Türkiye’yi yanlarına almaktan başka seçenekleri yoktur.

-Türkmenlerin kalbi Kerkük’te bile kültür merkezleri ve özel hastaneleri yok iken, İran’ın kimsenin Farsça bilmediği Kerkük’te yıllar önce bir kültür merkezi, bir de Türkmen ilçesi olan Dakuk’ta Haşd Şaabi mensuplarının tedavi görebilmeleri için açtığı tam teşekkülü bir hastanesi vardır. İran rejimi, İSLAMİYETİ ve Şiiliği kullanarak SASANİ devletini yeniden kurmayı hedefliyor.

-Maalesef Türkmenler olarak Kerkük’ün Türklüğünü koruyamadık. Kerkük, Türk’tür Türk kalacak lafta kaldı. Araplaştırma ile Kürtleştirme hamlelerinden sonra Türkmenlerin nüfus oranı Kerkük’te %25’e düşmüş durumda. Türkiye’de yabancılara mülk edinme hakkı tanıyan yasanın yürürlüğe girmesinden sonra on binlerce Türkmen’in Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde konut satın aldığı bilinmektedir. Yasanın yürürlükte kalması, Kerkük Türkmenlerinin büyük çoğunluğunun Türkiye’ye göç etmesi demektir. Göç edemeyenler ise, Kürt-Arap çoğunluğu arasında eriyeceklerdir. On binlerce Türkmen’in Türkiye’de konut almasına ve binlercesinin de almaya hazırlanmasına gizli Türkmen göçü demek daha doğru olur. Türkiye’de yabancıların konut edinme yasasının yürürlükte kalması, Kerkük’te Türkmenlerin sonunu getirebileceği gibi Türkiye’de, Iraklı Araplarla Suriyelilerden oluşan bir Arap azınlığı sorunu yaratabilir.

-Telafer’den Mendeli’ye kadar uzanan Türkmeneli yurdu, Kraliyet, Cumhuriyet özellikle de Saddam rejimi dönemlerinde Araplaştırma hamlelerine ve 2003’ten sonra da, büyük çaplı Kürtleştirme hamlesine maruz kalmış ve kalmaya da devam etmektedir. Türkmenlerin şu an toprakları yoktur. Topraksız toplumların yıllarca ayakta kalarak direnmesi mümkün değildir.

-Mezhepçilik, 500 yıldan beri Türk milletinin başındaki en büyük belalardan biridir. Ne yazıktır ki Türkmenleri ikiye bölmekte olan mezhepçilik, diğer tehlikelerin en büyüğü olan topraksızlık kadar tehlikelidir. Türkmen toplumunun kemiğini kemiren VEHHABİLİK ile ŞİİCİLİK akımlarını, Suudi Arabistan ile İran desteklemektedir. Aslında ilkine SUUDİCİLİK diğerinde de HUMEYNİCİLİK demek daha doğru olur. VEHHABİLİK, Suudi Arabistan Kraliyet ailesinin çıkarlarına, ŞİİCİLİK ise Humeyni rejiminin FARSÇILIK felsefesine hizmet etmektedir. İster VEHHBİLİK olsun ister ŞİİCİLİK, ikisinin de hedefinde Türk düşmanlığı vardır.

– Şii Türkmen kardeşlerimizin özellikle bilmeleri gereken çok önemli bir husus var oda Güney Azerbaycan’da yaşayan kırk milyona yakın Şii mezhebine mensup Azeri Türklerinin dilleri, Türklükleri, örf adetleri ve yurtları Şii olduğunu iddia etmekte olan Humeyni rejimi tarafından yok edilmek istenmesidir. Ayrıca, herkesin bilmesi gereken diğer bir husus, da tehlikede altında olan Türkmenlerin mezhepleri değil. Tehlikede olan husus Türkmenlerin kendileri ve milli kimlikleridir.

-Türklük ve tarih bilincinin eksikliği, Türkmenlerin bir kısmını mezhepçilik illetinin esiri haline getirmiş durumundadır. Mezhebini Türkmenliğine tercih eden yüzbinlerce Türkmen var. Ayrıca milli şuur eksikliği Türkmenleri, Kerkük’te yaptıkları evliliklerin yaklaşık %40’ını Türkmen olmayanlarla yapmaya doğru sürüklemektedir. Mezhepçiliğin, gizli göçün, milli şuur eksikliğinin ve yapılan hatalı evliliklerin devamında Türkmenler kendi kendilerini asimile etmiş olacaklardır.

Bu tehlikeli gelişmelerin önüne geçilerek ciddi önlemler almaya acilen başlamak büyük önem arz etmektedir. Karşılaştığımız bunca yok edici tehlike ancak siyasi,içtimai, iktisadi, caydırıcı güç ve çağımızın etkili iletişim aracı sayılan ve her evde bulunan internet ve etkili milli TV yayınları ile okullarda uygulanması gereken bilinçlendirme hamleleriyle meyvesini verebilir.

Bu tehlikeli sorunların çözüm yollarını düşünenler vardır inşallah.  Aksi takdirde Türkmenlerin karşılaştıkları bu çok yönlü tehlikeler karşısında bir yüzyıl daha ayakta kalabilmeleri imkansız hale gelecektir. Türkmenleri tehdit eden tehlikelerden korumanın ve sorunlarının çözümünün yolu Irak anayasasının Türkmenler lehine yeniden yazılmasından geçer.

Türkmenler, anayasanın üçüncü ana unsuru yani üçüncü milleti olmadıkları sürece ne gelecekleri tehlikeden kurtulacak ne de haklarını elde edebilecekler. Türkmenler olarak anayasal haklarımızı elde edebilmemizin tek yolu eğer üç milyon isek, gelecek seçimlerde meclise yürekleri Türkmen halkına hizmet aşkıyla dolu olan en az 35 vekil göndermekle gerçekleşebilir. Bu hedefe ulaşmanın en gerçekçi ve tek yolu, Türkmenleri milli şuur şemsiyesi altında tek vücut haline getirebilen çok yönlü uzun soluklu milli mücadele hareketinden geçer.

27 Mayıs 2019