70. Yaşını Kutlarken Şehirler Şehri Kerkük’ün Büyük Tarihçisi Necat KEVSEROĞLU

70. Yaşını Kutlarken

Şehirler Şehri Kerkük’ün Büyük Tarihçisi

Necat KEVSEROĞLU

Mehmet Ömer KAZANCI

Büyük tarihçimiz Necat Kevseroğlu’nu 70. doğun yılı dolayısıyla kutluyor ve nice-nice başarılı verimli yıllar diliyoruz. Bu yazıyı kendisine bir dostluk, bir meslektaşlık, armağanı olarak sunuyoruz. Yazarlarımızın çalışmalarını hayattayken değerlendirmek, onlara, vermiş oldukları emeklerinden dolayı teşekkür etmek demektir.  Bu teşekkürü keşke, bir hizmet ödülü veya onur madalyası şeklinde de ifade edebilseydik. Kültürel kuruluşlarımız hala öyle bir gelenek icat etmemişlerdir. Ederler diye temenni ediyoruz.

Kerkük’ün yetiştirmiş olduğu şahsiyatlar arasında Necat Kevseroğlu farklı bir konuma sahiptir. Bu farklılık, Kevseroğlu’nun kendini Kerkük tarihi ile ilgili araştırmalara vermesinden ve bu konuda görkemli, eşsiz, benzersiz eserlere imza atmasından ileri gelmektedir. Çağdaşları, arkadaşları, başta şiir olmak üzere edebiyatın her türünde kalem oynatırlarken, onu, tarihî araştırmalar hevesi alıp, dalga dalga götürmüştür. Öteden beri bu önemli alanda görülen boşlukları doldurmakta, bütün elden gelen çabayı harcamaktan geri kalmamıştır.

Necat Kevseroğlu ile yetmişlerin sonralarına doğru bir tarihte, kadim dostum Aydın Kerkük yoluyla tanışmıştım. O tarihlerde, önceden Öğretmen Yetiştirme okulunu, daha sonra Bağdat’ta Teknoloji Üniversitesini bitirdikten sonra, Musalla Orta Okunda öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Ayrıca evde ahşap oyma ve ağaçlardan ev eşyaları yapma sanatıyla uğraşmaktaydı. Bunu bana gösterdiği bazı örneklerden öğrenmiş ve çok beğenmiştim. Kendisinden, benim için dört sigara tabağı yapmasını istemiştim. Neden sigara tabağı? Sigara tiryakisi olduğum için. Şu ana kadar iki tanesini evimde sakladığım o tabaklara her baktığımda, Necat Kevseroğlu ile ilk tanıştığımız günleri hatırlarım.

Daha sonra dostluğumuzu pekiştirmiştik. Çoğunlukla rahmetli Mevlüt Taha Kayacı’nın yönettiği “Altın Kalemler” kırtasiye dükkânında görüşür, dertlerimizi, sıkıntılarımız konuşur, çözüm yollarını aramaya çalışırdık. Bir defasında beni evine davet ederek götürdü. Cam kapaklı geniş bir dolabın bulunduğu bir odada ağırladı. Dolap kitaplarla, dergilerle dopdoluydu. Dergilerin çoğu sarı kâğıtlı, kitapların çoğu tarih ile ilgili kitaplardı. O günlerden işte, sessiz, gürültüsüz olarak, daha sonra bilimsel yöntemlere dayanarak yaptığı araştırmalar için, kaynaklar topluyor, hazırlıklar görüyordu. Bunu,  rahmetli babası Şükür Kevseroğlu’nun tavsiyesi üzerine yapıyordu. Babası onu, gençlik yıllarından tarih bilinciyle yetiştirmiştir. Tarih ile ilgili eserler okumaya teşvik etmiştir. O da okumuş okumuştur. Önemli eserleri biriktirmeye başlamıştır. Biriktire, biriktire, eli altında geniş bir arşiv oluşmuştur. O arşivin bir kısmını işte, o ziyaretimde görmüştüm. Bundan birkaç ay önce evine yaptığım son ziyaretimde, beni yazı odasına almıştı. Tek bir dolap değil, boyları tavana kadar uzanan dolaplar ve bu dolaplardan taşarak odanın her yerinde üst üste, yan yana bırakılan kitaplar vardı.  Arşiv büyümüştü. Şaşkın şaşkın göz gezdirirken, “dahası var” diyordu “bir kısmı üst katta diğer bir odadadır”. Hangi kısmı? Elbette ki önemli olan kısmı… Oturduğumuz odada dikkatimi çeken başka bir şeyler daha vardı. Ahşap oymacılık günlerinden kalmış bazı tablo ve heykel örnekleri. Kitapların süsüne süs katıyor, odanın manzarasına daha alımlı bir boyut, daha çekici bir renk kazandırıyordu.

Necat Kevseroğlu’nun ilk ürünü 1969 yılında Türkçe çıkarmış olduğu Nasrettin Hoca adında bir kitaptır. Hocanın kimi fıkralarını içermektedir. O tarihte 20 yaşındadır. Hâlâ tarihî araştırmalara başlamamıştır. Fakat takibatına devam etmektedir. Ancak takibatını yalnız kitaplardan değil, ayrıca tarih alanında tanınan yazarlara başvurarak yapmaktadır. Bunlar arasında, onlarca tarih eserlerine imza atan Hüseyin Ali Mahfuz başta gelmektedir. Bağdat’a yaptığı her ziyarette bu değerli bilim adamına uğramaktadır. Kitaplardan edindiği bilgileri doğrulamakta, tartışmalı konularda kendisiyle fikir alışverişinde bulunmakta ve yeni kaynaklar elde etmeye çalışmaktadır.

Bu dönemde yayın organlarımızda fazlaca adına rastlamıyoruz. Kardeşlik dergisinde ufak tüfek yazıları çıkıyor. Hatırladığım kadarıyla ilk yazısı Nisan Yalanı’yla ilgili bir yazıdır. Yetmişlerin başlangıcında yayımlanmıştır. Asılında o dönemde yaşanan şartlar, tarihi yazılar yazmaya, özellikle de Türkmenlerin tarihi ile ilgili bir şeyler yazmaya müsait değildi. Ülkeyi ırkçı bir rejim yönetmekteydi. Hele Türkmenlere her hangi bir biçimde nefes aldırtmamaktaydı. Türkmenlerden ve Türkmen olan her şeyden nefret duymakta, Türkmen olan her şeyi sıkı bir kıskaca alarak yok edercesine sıkmakta, sıkıştırmaktaydı. Bu yüzden Necat Kevseroğlu, yüzlerce aydın insanlarımız gibi, ortamın değişmesini ve yeni koşulların oluşmasını bekliyordu. Bu yapılabilecek bir iş olmaktan çok, bir hayaldi. Ama gerçekleşti, 2003’te rejim devrildi. Ülke, siyası açıdan ne kadar bozuk olsa da, demokrasiye, düşünce özgürlüğüne kavuştu. Artık ortada, çalışmak isteyenler için her hangi bir bahane kalmadı. Fırsat artık ele geçmişti.

Kevseroğlu ilk tarihî eserini işte bu fırsattan yararlanarak, 2005 yılında yayınladı. Eser, “1700 ile 1958 Yılları Arasında Kerkük’te Vuku Bulan Olayların”  adına taşımaktadır. Her bakımdan orijinal olan bu eser yaklaşık 250 yıl kadar bir süreç içerinde Kerkük’te bütün olup bitenleri, önemli hâdiseleri, tarihiyle kayda almaktadır. Eseri hazırlamakta, 62 Arapça, 24 Türkçe ve Kerkük’te çıkan onlarca gazete ve dergi gibi kaynaklara başvurulmuştur. Kevseroğlu, eserin önsözünde, tarih ile ilişkisine işaret ederek, bu ilişkinin, erken bir yaşta, tarihi eser ve kitapları mütalaa ederek başladığını bildirmekte ve her okuduğu eserde Kerkük ile ilgili ufak veya önemli bir bilgi varsa, not eğittiğini söylemektedir. Kitapta yer alan bilgiler kronolojik olarak tertip edilmiştir. 1700 yılından itibaren Kerkük’te vuku bulan olaylar, günlerine, aylarına, yıllarına göre sıralanmıştır. Eser, her ne kadar şu veya bu kaynaklardan, fazlaca güç harcamadan, bilgiler alınarak yazılmış olduğu gibi görünse de, sonuç olarak, Kerkük’ün aidiyeti hakkında belgelerle kesin bir hüküm veren bir eserdir. Ancak bu kadarıyla yetinmemiştir Kevseroğlu. Kerkük ile ilgili diğer nadide bir esere 2009 yılında imza atarak yayınlamıştır.

“Kerkük Tarihinden Yapraklar” adlı bu ikinci eser, konusu bakımından, birincisinin uzantısı olarak nitelenebilir. Ancak ondan farklı bir yöntem ile yazılmıştır. Buradaki yöntem, yalnız olayları sergilemekle yetinmek yöntemi değildir. Olayları anlamak, birbirine bağlayarak, incelemek yöntemidir. 410 sayfadan oluşan eserde 110 Arapça ve 59 Türkçe değişik kaynaklara başvurulmuştur. Bunlar arasında Kerkük’te çıkarılan  “Havadis” ve “Maarif” gibi ilk dergi ve gazeteler de bulunmaktadır. Eser dokuz bölümden oluşmaktadır. Her bölümde Kerkük’e değişik bir açıdan bakılmakta, Kerkük’ün tarih süreci içerinde, bir döneminden söz edilmektedir. Kerkük’ün tarihi hakkında detaylı bilgiler içeren bu eserin değeri, içerdiği bilgilerin birçoğunun ilk olarak bu eserde yer almasından kaynaklanmaktadır.

Kevseroğlu bir münasebette belirttiğine göre, bu iki eseri tek bir kitap halende çıkarmayı düşünüyormuş. Ancak rahmetli hocamız üstat Ata Terzibaşı’nın önerisi üzerine iki kitaba ayırmıştır. Kitapların adları bile rahmetli hocamız tarafından önerilmiştir.

Necat Kevseroğlu ile Rahmetli hocamız Terzibaşı arasında, kimseye nasip olmayan bir dostluk vardı, samimiyetin ötesinde bir dostluk, baba-oğul ilişkisine benzeyen bir dostluk. Yetmişli yıllardan başlayan bu dostluk, hocamızın son yıllarında ciddi bir boyut daha kazanmıştı. İkisi birbirine kilitlenmişti. Ne o bundan ayrılabiliyor, ne de bu ondan istiğna edebiliyor, vazgeçebiliyordu. Kevseroğlu, her gün hocamıza başvurur, ihtiyaçlarını kaşılar, ayrıca onun ilminden, fikirlerinden feyiz alırdı. Hocamız da, rahatsızlığından dolayı kendi eliyle yapamadığı işleri Kevseroğlu’nun yardımıyla yapmaktaydı. Bu dostluk kuşkusuz ki, şahsiyetlerinde bulunan ortak özelliklerden kaynaklanarak oluşmuştu. İkisi de bilim adamı, kültür adamı, ikisi de olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan, sözlerinde sadık, tutumlarında sabit olan insanlar. Zamanla değişmediler, gelip geçen rejimlerin siyasetine, milletlerine ihanet ederek, ayak uyduramadılar. Bu, ortak özelliklerinin bir kısmı… Ancak daha önemlisi, ikisinin de Kerkük sevdalısı olmasıdır.  Kerkük’ü içlerinde nefes gibi taşıdılar her zaman. Kalemlerini, Kerkük’ün bir Türkmen şehri olmasını kanıtlayan çalışmalara adadılar, tarihi çalışmalara, kültürel çalışmalara, halkbilimi çalışmalarına. Bugün Kerkük’ü horyatlarıyla, makamlarıyla, şairleriyle, matbaa ve matbuat tarihiyle tanıyorsak en fazla rahmetli hocamızın çalışmalarından tanıyoruz. Buna eşit olarak da, geçirdiği tarihi evreleriyle, sosyal yönleriyle, geleneksel kültür verileriyle biliyorsak, en fazla Necat Kevseroğlu’nun çalışmalarından biliyoruz.

Hocamız Terzibaşı bir ara, kendi ilke ve ülküsüne aykırı olan tutumlarından dolayı, dergi ve gazetelerimize katkıda bulunamıyor, yazılarını yayınlamıyordu.  Kevseroğlu, 2008 yılında Türkmeneli dergisinin başyazarlığını yapmaya başlayınca, onu, aralarındaki karşılıklı samimiyet yoluyla kandırabilmiştir. Yaza yaza biriken yazılarını, daha sonra kitaplaştırmak konusunda yardımcı olmuştur.  Hocamızın “Türkmen Keşkülü” adlı kitapları böylece, Kevseroğlu’nun desteğiyle gün ışığı görmüştür. Ayrıca Fuzuli hakkında, yıllar önce yazmış olduğu araştırmalarını bir araya getirerek kitaplaştırmada, büyük bir emeğe geçmiştir. Teklif hocamızdan gelmiş, Kevseroğlu işleri, Dr. Suphi Saatçi ile paylaşarak üstlenmiştir. “Fuzuli Hakkında Yazılar” başlığıyla yayınlanan bu eser, hocamızın son eseridir. Kevseroğlu’nun anlattığına göre, hocamız bu eserin yayımlanmasından dolayı çok memnun, çok mutluymuş. Ruhunu teslim ederken bu eserin son lâhzalarda eline değen bir nüshasını, uzandığı yerde göksünün üstünde tutuyormuş. Hepimiz hayranı olduğumuz hocamızla Kevseroğlu’nun son hatırası bu. Gözlerinin önünden ayrılmayan bu hatırayı, hocamızdan her söz açıldığında yutkunarak, boğazı düğümlenerek anlatır.

Kevseroğlu, hocamız vefat ettikten sonra ona karşı bir vefa borcu olarak, arşivinde bulunan elyazması eserlerinin katalogunu ayrıntılı bir şekilde kitaplaştırarak yayımladı. 2018 yılında yayımlanan kitapta, çoğunluğu Türkçe olan, 179 nadide elyazması esere yer verilmektedir. 360 sayfadan oluşan kitap, ayrıca, her eserin ilk ve son sayfalarının fotoğraflarını içermektedir. Çok titiz bir çalışmanın ürünü olan bu kitap ile Kevseroğlu, bilim dünyasına büyük bir hizmet sunmuştur.

Kevseroğlu, kültür dünyasının dağarcığına Kerkük ile ilgili olarak yalnız az önce sözünü ettiğim o eserleri ve o eserlerin içerdiği muhteşem bilgileri kazandırmakla yetinmemiştir. “Kerkük’te İlkler”i de bir eserinde tespit etmiş bulunuyor. Bu ilklerin birincisi 641 M yılına dayanır. Yani tam İslam ordusunun Kerkük’ü fatih ettiği tarihe… Bu tarihte, kalede Danyal (Daniel) peygamber kilisesinin enkazı üzerine ilk cami ve ilk dini okul yapılmıştır. Yaklaşık 300 ilkin içerdiği eserde verilen bilgiler, kıymetli tarihi kitaplar ile Kerkük gazetesi başta olmak üzere eski gazete ve dergilerden alınarak, rastgele değil, yine kronolojik bir şekilde tertip edilmiştir. Eser, Kevseroğlu’nun diğer eserleri gibi, Kerkük tarihi açısından ne kadar önemli ise, bu şehrin kültürel, soysal ve ekonomik yönleriyle gelişmesinde, kimlerin emeği geçtiğini öğrenmek açısından da bir o kadar önemli olduğu söylenebilir.

Kerkük’ün tarihine ışık tutmak demek, Kerkük’ün aidiyetini savunmak demektir. Kerkük Türk’tür Türk kalacak gerçeğini belgelerle kanıtlamak demektir. Kevseroğlu bu gerçeğin peşindedir. Bunu bilimsel bir bilinçle yapmaktadır. Ne zaman nereye gittiyse, bu bilincin verileri doğrultusunda Kerkük davasını ele almaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında katılmış olduğu bütün kültürel etkinliklerde sunmuş olduğu bildirilerle, hep Kerkük’ü, şu veya bu tarafıyla öne çıkarmıştır. Fakat gerektiği zaman, çalışmalarını daha geniş boyutlara götürmekten geri kalmamıştır. “Irak’ta Türkçe Yer Adları Kılavuzu” adlı eseri buna en güzel örnektir. Bu eserde Kevseroğlu, Irak genelinde 2400 civarında Türkçe isim taşıyan coğrafik bölge bulunduğunu tespit etmiş bulunuyor. Bu esere dışarından veya dar bir açıdan bakıldığında, fazla anlamlı bir ürün olmadığı iddia edilebilir. Oysa eski rejim döneminde ırkçı amaçlarla Türkçe yer adlarının ve bunlar arasında Kerkük adının el-Tamim’e değiştirilmesiyle, Irak’ta Türkmen varlığının yok edilmesi hedef olarak alındığını düşünürsek, eserin hangi bir duyarlılık ile ele alınmış olduğunu daha iyi bir şekilde kavramış olacağız. 2012 yılında Türkçe olarak yayımlanan eser 2015 yılında Hasan Kevser tarafından Arapçaya çevrilmiştir.

Kevseroğlu’nun ayni hedefi amaçlayan diğer bir eseri daha vardır. “Birinci Dünya Savaşında Irak Şehitleri”. Osmanlı belgelerine dayanarak hazırlanan bu eser, değil Türkmenler için, bütün Iraklı vatandaşlar için müstesna bir öneme sahiptir. O savaşa gedip dönmeyen şehitlerin akrabası için bir kılavuz niteliği taşımakla birlikte, bir zamanlar vatan uğrunda kanlarımızın birbirine karışmış olduğunu hatırlatmaktadır. Eserde, cetveller halinde verilen düzenli bilgilerden insafça göz geçirenler, elbette ki Kevseroğlu’nun bu eseri ortaya çıkarmakta harcamış olduğu çabayı takdirle karşılayacaklar. Eser 2019’de Londra’da el-Hikme basımevi tarafından yayımlanmıştır. Kevseroğlu eserlerinin, çoğunlukla uluslararası yayınevleri tarafından çıkarılmasına gayret etmekte, özen göstermektedir. Hedef, eserlerin dağıtımını, dar bir çevre ve çerçeve içerisinde değil, en geniş bir şekilde sağlamaktır. Zaten eserler yalnız Kerkük’ü sevenler için değil, bölgenin tarihine, demografı yapısına, coğrafyasına ve bu coğrafya içerinde yaşayan etnik gruplar arasındaki ilişkilere tanık olmak isteyenler için de önemlidir. Eserlerin Arapça yazılıp yayınlanması da yine bu yüzdendir…

Kevseroğlu’nun yayımlanış olduğu eserler, birbirini bütünlemektedir. Hepsi tek bir hedefe yöneliktir. Kimlik hedefine. Zira kimliğimizi göz ardı etmek isteyenlere ve Kerkük’ün aidiyeti hakkında hayale dayanarak ahkâm sürenlere karşı, tarihsel gerçekleri ortaya koymanın, hatta birilerinin gözüne sokmanın olmazsa olmaz olduğu bir vakitteyiz. Bunlara yeter artık demenin gereklilik kazandığı bir durumla karşı karşıyayız. Bu yönde yapılan her çalışma, millet tarafından gıpta ile karşılanmaktadır. Moralleri az daha yükseltmektedir. “Gezginlerin Kalemiyle Kerkük” eserinde Kevseroğlu, bizim ortaya koyduğumuz belge ve dosyalara fazlaca inanmayanların önüne, hadlerini bilmeleri için bu kez, Kerkük’ü 1534 ile 1976 tarihleri arasında ziyaret eden doğubilimciler, diplomatlar, tüccarlar ve seyyahların yazmış oldukları hatıra eserlerinden örnekler sunmaktadır. Buyurun Kerkük hakkında tarafsızlar kalemler neler söylemiştir, öğrenin demektedir. 530 sayfa civarında olan eser, Kerkük ile ilgili 45 Arapça ve 16 Türkçe kaynaktan alınan bilgilere yer vermekle birlikte, İngiliz işgalinden sonra Irak yazarlarının Kerkük hakkında kaleme almış oldukları hatıraları ek olarak kayda almaktadır. Eser yakında yine el-Hikme basımevi tarafından yayımlanacak, Kerkük’ü sevenlerin, Kerkük’le ilgilenenlerin kütüphanelerine ilginç bir kaynak daha ekleyecektir.

Kevseroğlu’nun diğer bir eseri “Geçmişten Günümüze Kerkük’te Eğitim” adındadır. Eser, Kerkük’te eğitimin, başlangıçtan günümüze kadar gelen engin bir süreç içerinde gösterdiği değişimleri, gelişimleri ele almakta, değerlendirmektedir. 2 cilt halinde Londra’da 2016 yılında basılmıştır.

Bir araştırmacının eserlerini değerlendirmek yöntemlerinden biri, o eserlerin diğerleri tarafından ne kadar referans olarak gösterilmesidir. Kevseroğlu’nun eserleri bugün, Kerkük konusunda araştırma yapan bütün bilimsel kurum ve kuruluşlar tarafından referans olarak gösterildiği gibi, kendisine de şahsen, bu konunun uzmanı olarak, kimi zaman müracaat edilmekte, başvurulmaktadır. Yüksek öğretim öğrencileri her zaman kapısına dayanmaktadır. Misafirperverliğiyle, yardımseverliğiyle tanına Kevseroğlu, bunlara değil kapısını, kollarını da, kalbini de sonuna kadar açmakta ve gerektiği kadar yardım eli uzatmaktadır.

2005 yılından Türkmeneli gazetesi ve 2008 yılından Türkmeneli dergisinin yazı kurulu başkanlığını yapan Kevseroğlu’nun bu çalışmaları yanında yüzlerce makale ve yazıları yayımlanmıştır. Bu yazıların çoğu, yukarıda belirttiğimiz gibi, meftunu olduğu Kerkük’ün tarihi ile ilgili konularda odaklanmaktadır. Diğerleri ise yine bu konuların yörüngesinde yer almaktadır. Yani bunlardan fazla farklı olmayan konulardır. Türkmeneli dergisinin son sayılarında yayımlanan  “Kerkük’te Kahvehane Kültürü” başlıklı yazısını buna bir örnek olarak gösterilebilir. Dikkat ettiniz sanırım. Yine Kerkük yine Kerkük… Kerkük bizim için şehirler şehridir. Türkler için İstanbul neyse, İtalyanlar için Roma neyse, Kerkük de odur Türkmenler için. Kevseroğlu bütün çalışmalarında bu mesajı vermektedir. Fakat kuru laflarla değil, tarihi gerçekleri belgeleriyle ortaya koymak ve kültürel oluşumları bilimsel bir şekilde tahlil etmek suretiyle bunu yapmaktadır. Hatta Şakir Sabır Zabıt’tan, Mevlüt Taha Yayacı ile ortaklaşa çevirdiği “Bayat Aşireti” ve Abbas el-Azzavi’den, Hasan Kevser ile incelediği “Irak’ta Türk Edebiyatı Tarihi” eserlerini yayımlarken, bu amaca hizmet etmek düşüncesiyle yayımladığı söylenebilir.

Kevseroğlu’nu 70. yaşına girmesi dolayısıyla tekrardan kutluyorum. “Doğduğun, büyüdüğün, yetiştiğin şehre karşı üstüne düşenleri en iyi bir şekilde yaptın” diyorum. “Evet, tarihini altın kaleminle yazdığın Kerkük’ün tarihinde bugün, senin de özge bir yerin vardır artık. Kimse sana bu yeri minnetle bağışlayamadı, kendi çabanla, gayretinle, alın terinle hak ettin. Allah kalemine güç, bedenine sağlık, ömrüne bereket versin. Nice nice verimli yıllar diliyorum”. Sevgilerimle….