ERBİL ŞAİRLERİNDEN “GARİBİ”

Erbil Şairlerinden

GARİBİ

Av. Ata Terzibaşı

Kerkük şehri Irak Türkmenlerinin kültür denizi sayılmakla birlikte daha birçok şehir ve kasabalar da bu merkezin geniş olan sahasının çevresi içine girmektedir. Bu arada Erbil vilayet merkezinin de bir zamanlar Türk tarihinin ve Türk kültürünün beşiği haline geldiği unutulmamalıdır.

Çağlar boyunca Erbil’de yetişmiş olan büyük ilim adamları sayısızdır. Bu değerde tanınmış Erbilli simalara son zamanlarda bile sık sık rastlanılmaktadır.

Bu şehirde yaşamış ünlü Türk şairleri ise en çok Osmanlılar devrinin son iki asrında akmışlardır. Hayatını yazdığımız değerli divan şairi Garibi de on üçüncü Hicri çağının başlangıcında tanınmış usta bir şairdir. Hayatı hakkında bugüne değin etraflı bir yazı yayımlanmamış olan bu şairin asıl adı Yusuf şiirde mahlası Garibi’dir. Göz nurundan mahrum bulunması sebebiyle eskiden Garibi A’ma diye tanınmıştır. Kör olduğunu şu beyitle açıklamaktadır.

Bir Yusuf hissinin hem hicrinde Garibi

Yakup gibi mahrumm sevad-ı basr oldum

1169 Hicri yılında Erbil şehrinde dünyaya gelen şair, Halil adında bir çubuk satıcısının oğludur. Şehribanlı Abdülkadir Hatibi’ye esnat edilen ve Irak’ta Davut Paşa devri şairlerini içine alan “Tezkire El-Şuara” kitabında[1] Garibi’nin hayatından kısaca bahsedilmektedir.

Kitabın müellifi kendisiyle 1231 yılında görüştüğünü Garibi’nin o vakit öğrencilere nehu, sarf, mantık dersleri okuttuğunu yazmaktadır. Ayrıca onun fakir hal olduğunu anlatan yazar, şiir düzmede gayet çevik, usta bir şair olduğunu belirtmektedir.Aynı müellif, Garibi’nin 1232 yılında altmış üç yaşında vefat ettiğini, adı geçen eserinde tespit etmiştir ki buna göre de Mehmet Tahir Birsevi’nin “Osmanlı Müellifleri” adlı kitabında şairin 121. Hicride öldüğünü yazmasının doğru olmadığı meydana çıkmaktadır.

Garibi’nin Türkçe şiirlerini içine alan divanı basılıdır. Büyük boy 129 sayfa tutan bu divan meşhur gözlüklü Reşit Paşazade Bey tarafından Rıza Bey’in taş basmahanesinde bastırılmıştır.

Nadir sayılabilen bu divanın, hem basılmış hem de yazma bir nüshası özel kitaplığımızda duruyor.

Baştanbaşa hep gazellerle işlenmiş olan bu divan, şairin hayatı hakkında bize bir ışık tutmamıştır. Şiirlerinden anladığımıza göre Garibi, Irak dolaylarında yaşamış değerli şairlerden biri olup, tabiat şiiriyede fıtri istidada sahiptir.

Şiirlerinin irtical mahsulü olduğu söylenilebilir. Buna delil olarak da göz nurundan mahrum bulunuşu, konu edilen tezkire el-şiir müellifin ifadesi ve halk rivayetleri belgelerini gösterebiliriz.

Yeri düşmüşken Garibi’nin meşhur olmuş bir fıkrasını anlatmadan geçmek istemiyoruz. Bir gün Erbilli şair Yakup Ağa’nın babası konağında toplanan şair ve edipler, kullanmakta oldukları birçok metin ozanlığındaki çubuklarını meclise girmekte olan gözsüz şairin ayağına doğru uzatarak latife kabilinden onu şaşırtmak isterler.

Zavallı Garibi hangi tarafa adım attı ise ayağı hep çubuğa dokunmakta idi. Nihayet bunun bir tertip olduğunu anlayarak derhal şu beyti inşat eder.

Ne güne secdegâh olmuş hali bir kadem yer yok

Garibi ser komşar estan yâre bin yerden

Daha sora bunu ekmal ederek bir gazel haline sokmuştur. Yazımıza son verirken Garibi’nin bir şiirini aşağıya alıyoruz:

Bir nocvan Mevlevi şevx kelah gec

Aklı uçurdu baştan edup bir nekah geç

Geldi gönül ki lael lebinden nasip ala

Mar oldı genç hüsnüne zülfü siyah gec

Men’ etme vaaz eylesem ebrusuna secud

Hep toğrudur namaz olı kablegah kec

Ey padişah Hasan kapunda reva mıdır?

Toğru ola rakib ve ben biknah gec

Fikir sevad tara zülfüyle her gece

Eyler siyah ayna çerhi ah gec

Ey dil havay gülşeni koy kavi yâre var

Herkes dutar mı akil olan revebrah gec

Çekmez Garibi minnet merhem-i mesihten

Bağrında zahım hançer med nekah gec

Kardaşlık Dergisi, Yıl:4, Sayı: 4 Ağustos 1964

[1] Aslında Türkçeden tercüme edilen bu değerli eser 1936’da İnsitas Mari El-Keremli tarafından Bağdat’ta yayımlanmıştır.