Dava İçinde Dava (2)

Dava İçinde Dava (2)

Mehmet GÖKKAYA

Bir dava, yani ideal sahibi olmak kendine bir yol seçmek İnsanın doğasında olan bir şey. Bu yüzden her insan, her grup veya her cemaat bir misyon veya bir ülkü anlayışı etrafında birleşerek bu misyonu gerçekleştirebilmek için çaba sarf etmesi gereklidir. Bütün bireyler her alanda ne aynı pozisyonda ne de aynı seviyede olurlar. Bir birey diğer bireyle değişik yönlerde pasif ve aktif olması doğaldır fakat bir davaya inanan kişilerin hepsi aynı hedefe koşmaları gerekmektedir.Savunduğu inanç ve görüşü, değişen zaman ve zemine karşı değiştirmeden “İşe Atılan” mücadele veren, inandığı o şuuru pratikte eyleme geçiren bir nevi sabit fikirli kişi ve istikrarlı tutumundan dolayı saygı duyulacak insanlar dava adamıdır. Bizimde tartışmaya açtığımız konu bu kesim üzerinedir.

Aynı başlıklı bir önceki yazımda esas olarak davadan bahsetmiştim. Yazının çok özet olduğuna yönelik bir iki mesaj aldım. Bu yüzden belirtmek isterim ki davayı tamamen her yönüyle anlatmak tabi ki bir makaleye sığmayacağı düşüncesinde hemfikiriz. Benim arzu ettiğim husus ister kalem sahipleri ister bu davada kendilerini bir fert iddia eden kişilerce dava insanının esas prensipleri ve o prensip ve ilkelerden taviz vermeksizin duruşu ve nasıl savunacağını yaşamımıza katarak ortak konuşacağımız konular haline getirmektir.

Dava adamı, ister siyaset ve sivil toplum kuruluşlarında çalışan, ister sıradan davasına inanan kişiler olsun; “Milli Ruh” taşıyan, davasını anlayan, kendi hayatında fiilen yaşayan ve gücü nispetinde davasını başkalarına anlatan doğru dava adamı olarak nitelendirilebilir. Şüphesiz pratik hayatı, inandığı ve savunduğu dava ile çelişen ve çatışan bir kimse, dava adamı olamaz. Dava Vizyonu ve Misyonunu anlamış davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi bilen ve başaran, hatta davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi göze almayı dert edinen, hayatının her anını davayla yaşamakta olan ve kendi davasının tercümanı olan kimselere denir Dava Adamı.

Rastladığımız bir takım görüş siyasetle davayı ayrı tutmakta, ancak bu görüşe şahsen kesinlikle katılmıyorum. Davayla siyaset yan yana yürüyen ayrılmaz ikilidir. Dava bir şuur bir ilkedir ki bu şuuru eyleme geçirmek için tabi ki aracın olmalı ve o aracın en etkilisi siyasettir. Davaya bağlı olmayan bir siyaset, menfaate geçer, menfaate geçen bir yol, ihanetle sonuçlanır.

Dava İçinde Dava dediğimiz, bir dava içinde bulunan fedakârlılar’la menfaatçilerin arasındaki davadır. Her şeyinden taviz vererek davasını bir yere yetiştirmek isteyenlerle, her türlü taviz vererek dava aracılığıyla kendilerini bir yere yetiştirmek isteyenlerle olan davamızdır.

“Davanın adı ne olursa olsun ister hak, ister batıl olsun, sonuca ulaşmak dava adamları ile mümkündür. Bir davanın adamı olmazsa dava yürümez. Davasının adamı olamayanlar da zafer göremez.  Ne var ki, dava adamı olmak kolay değildir. İnsan çalışıp çabalayarak her şey olabilir. Fakat dava adamı olmak, idealist insan olmak çok farklı bir şeydir.” Yusuf Bahadır

 Dava başladığında hiç kimse bu vesilesiyle bir konuma geleceğini, Parti Başkanı, Milletvekili veyahut Bakan olacağını düşünemezdi, herkes bir anda işinden rızkından olacağını, yeri elinden alınacağını, sürgüne gönderileceğini, hepse atılacağını ve hatta idam edileceğini göze alarak mücadeleyi sürdürmekteydi.Eskiden faşist yönetimlerle mücadele eden davaya inananlar arasında çıkarcı şahıs görmek çok nadirdi, şimdi ise yükselme araçları yaygınlaşan demokrasi bir dönemde çıkarcıları her yerde görmek mümkündür. İşte şimdi onun için gerçek dava adamıyla, davaya mal olanları ayırt etmekte dikkatli olmalıyız.

Birileri bu davanın çilesiyle derdiyle dert edinmiş, birileri ise davayı kullanarak hayatının düzenini kurmakla uğraşmakta. Birileri gecesini gündüzüne katarak çoluk çocuklarının vaktinden çalıp bir yerlerden hizmet etmek için koşarken, birileri bunlar gibi hayatını davaya adayan mert insanların sırtına çıkarak kendisi ve ailesi için bir şeyler elde etmeye koşmakta. Birileri davaya hizmet ediyor, birilerine dava hizmet ediyor.

Dava adamı, davadan koparıp canına yapıştırmayan, canından koparıp davaya yapıştırandır.

Sözle her insan dava söylemesi mümkündür, gerçek dava insanı bu yola atılırken her yönden hazırlıklı olmalı. Bilgili, fikirli, çalışkan, ferasetle sabrı gereken yerde kullanmasını bilen, mütevazı, vefakâr ve kararlı bir şekilde diken dolu, zor ve meşakkatli bir mücadeleye atılmaktır.

İnandığımız, uğrunda mücadele verdiğimiz Davada, çıkar, sadakat, ayrımcılık, mezhepçilik, bölge ve aşiretçilik, nefis, zengin ve fakirlik, şöhret, unvan ve üstünlük gibi bir düşünce ve kavga olmamalıdır. Davayı korumak daha fazla yaymak daha yükseklere ve iktidara kadar taşımamız için önce bu gibi insanlarla mücadele etmek zaruretindeyiz. Bunları da doğru ayrıt etmek için önce davayı iyi anlamalıyız.Bir dava adamının makamı ne kadar yüksek olursa olsun, milletine yukarıdan bakamaz. Bu mücadeleye inanmış yola atılmış her insan bizim için bir değerdir. Bir dava adamı diğer dava adamından, makam, mevki ve rantla üstün olamaz. Davada üstünlük, verilen mücadeleye bağlıdır.Dava kişiyi paraya, mala, mülke, makama ve mevkiye götürmez. Her şeyinden taviz vermeye hazır, nefsine hâkim, geceleri herkes uyurken bilgi için çalışarak sabahlayan, başkaları servetiyle övünürken kendisi dava arkadaşıyla ekmeğini ikiye bölen, başkaları rahatça yatarken kendisi zevkle zor yerlerde nöbet tutan, dava arkadaşının başına bir olay geldiğinde aynı o acıyı hisseden. Şehadete giden yola tereddütsüz gözünü kırpmadan yürüyen kişilerin davasıdır bu dava.

Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi:

Bir duruşu olmalı insanın;

Bir bakışı, Bir aşkı,

Bir Davası olmalı.”