HAREKAT AZERBAYCAN’IN TOPRAKLARINI KURTARMASIYLA SONUÇLANACAKTIR”

Uluslararası Güvenlik Uzmanı Faruk Mammadov, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın, devletlerin toprak bütünlüğü, istiklali ve özgürlüğüne ilişkin tüm devletlerce imzalanmış belgesinin bulunduğunu hatırlatarak şu değerlendirmede bulundu: “Azerbaycan burada haklı olarak devletinin kendisini koruma refleksini göstererek Ermenistan’a karşılık veriyor. Bu onun BM’nin kabul ettiği ilkeler çerçevesinde hakkıdır.

Bu hak çerçevesinde de Azerbaycan, bağımsızlığını korumak için gerekeni yapmaktadır. Azerbaycan hiçbir devletin toprağına, insanlarına zarar verecek bir devlet değil. Çünkü Azerbaycan her zaman komşularıyla iyi ilişkiler ve barıştan yana olmuş bir devlettir. Bu meselenin siyasi tarafı. Diğer tarafı ise 27 Eylül sabahı Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan Azerbaycan’ın köyüne ateş açıp bir ailenin 5 ferdini şehit etmesi ve 26 sivili yaralamasından sonra, işgal olmuş toprakları kurtarmak için başlatılmış bir harekat vardır.

Çatışmayı başlatan yine Ermenistan olmuştur. Bu mücadele haklı olarak sürecektir. Ermenistan’ın Rusya’nın eliyle tahribatçı bir ülke olduğu tüm devletler tarafından bilinmektedir. Harekat, Azerbaycan’ın daha da ilerlemesi, ileriki safhalarda işgal edilmiş topraklarını da kurtarmasıyla sonuçlanacaktır. Azerbaycan Ordusu 1990’lı yuların ordusu değil. Yeni İHA ve SİHA’lar, hava savunma sistemleri, füzeler ve uçaklarla teçhiz edilmiş bir ordudur. Bugün Azerbaycan Ordusu Güney Kafkasya bölgesinin en güçlü ordusudur.

Rusya ve İran’ın Ermenistan’a desteği bilinmektedir. Ancak dünya kamuoyu bu desteğe suskun kalmaktadır. Savaş çok uzun sürmeyecektir. Bence savaş Rusya’nın müdahalesiyle birkaç gün içinde soğutulabilir. Düşman ideolojik ve psikolojik olarak da çok zayıf. Azerbaycan’ın bağımsızlığının tehdit altında olması uluslararası güvenliğin de tehdit altında olması demektir. AB ve Batı, bu sorunların donmuş bir şekilde sürmesi değil, çözümünden yana olmalıdır. Çünkü Azerbaycan ve Gürcistan, Batı’nın stratejik ortağı olarak önemli bir potansiyele sahiptir. Batı’nın bunu tehlikeye atmaması gerekir”