Hatay Kerkük Olmasın

Hatay Kerkük Olmasın

 Fevzi Türker

 Irak devletinin, Kerkük’ü Araplaştırma politikası, ilk kez Başbakan Yasin Haşim’inin talimatıyla 1936’da Havice İlçesinin kurulmasıyla başlamıştır. Faşist Saddam rejiminin yaklaşık 55 yıl önce Türkmen bölgelerinde özellikle Kerkük’te başlatmış olduğu Araplaştırma politikası başka bir boyut kazanmıştır. Arap bölgelerinden getirilen yaklaşık 500 bin çoğu çöl Arabi, Kerkük ve diğer Türkmen bölgelerine  yerleştirilerek demografik yapı Arapların lehine değişmiştir. Halkımız Bu faşist uygulamaya karşı sessiz ve tepkisiz kaldığı gibi, yerleştirilen Araplarla kısa sürede kaynaşarak, tehlikenin boyutunu düşünmeden ilişkiler kız alıp verme aşamasına  bile varmıştır. Saddam’ın, Türkmenleri asimile etme politikasına maalesef  göz yumulmuştur.

Saddam rejiminin 2003’te yıkılışından sonara, daha önceden  hazırlanmış bir plan çerçevesinde, Kerkük ve diğer Türkmen bölgeleri, bir bölümü Irak’ın dışından  getirilen 700 bin Kürdün işgaline uğramıştır. Türkmenler olarak İkinci kez uğradığımız demografik işgale hazırlıksız yakalındık, tepki ve direniş gösteremedik. Başta Kerkük olmak üzere Türkmeneli Coğrafyası  şu an Kürtlerle Arapların işgali altındadır. Nüfus yoğunluğumuzu kaybetmiş durumdayız. Türk’tür Türk kalacak dediğimiz Kerkük’e bile sahip çıkamadık, Türklüğünü koruyamadık. Kerkük’ün ikinci kez  işgaline maalesef yine  göz yumuldu

Türkmenlerin kara talihini ancak halk destekli milliyetçi hür iradeli siyasi ve askeri bir direniş hareketi kurtarabilir. Kürt işgali 2003’te başlamadan önce, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Abdullah Gül ”Kerkük, Türkiye’nin kırmızı çizgisidir” diyerek Türkmenleri umutlandırdığı gibi  işgalcileri de   korkutmuştur. Kırmızı çizgi unutulunca, Türkiye’nin caydırıcılığı da kalmayınca, Kerkük işgal edildi.

 Yanılmıyorsam 1993 veya 1994 yılıydı ,Kürdistan Yurt Severler Birliği Partisi Başkanı Celal Talabani, Erbil’de verdiği bir demeçte, “bu hale gelmemizde Türkiye’nin rolü %60’tır, Türkiye’ye müteşekkiriz.” dediğinin ne kadar acı ve düşündürücü olduğu ortada. Talabani, iddiasını Turk ve dünya kamuoyunu yanıltmak ile Irak Türklerinin Moralini bozmak için ortaya atmış olabilir. Ancak Türkmenlerin geleceği göz ardı edilerek, Irak’ın kuzeyinde kurulan Kürt devletinin kurulmasına göz yumularak katkı sağlandı.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk hasta yatağında bile dış Türkleri unutmadı ve Türk toprağı olan Hatay’ı kurtarabildi. Atatürk’ten sonra yönetime gelenlerin çoğunluğu, bilinen bazı nedenlerden dolayı Atatürk’ün çizdiği dış Türkler politikasından bilerek ve isteyerek Türkiye’yi uzaklaştırmaya çalışmışlardır.

Türkmenler, aslında Türkiye’ye fazla yüklenmemeleri gerekir. İğneyi her şeyden önce kendimize, çuvaldızı da başkasına batırmalıyız. Türkiye Egemen bir devlettir, kendi çıkarını her şeyin üstünde tutabilir. Peki ama biz ne yapabildik? kıbrıs Türkleri gibi bir direniş hareketimiz oldu mu? Mücadeleci ve direnişçi bir Toplum olabilseydik, Belki Türkiye Cumhuriyetinin yanımızda durmasını ve Irak Kürtlerine verdiği desteğin bir benzerini biz Türkmenlere de vermesini sağlayabilirdik.

Osmanlı Devleti’nin dağılmasının üzerinden 104 yıl geçmiştir. Türkmenler olarak bu dönemde Irak’ta varlık gösterebildik mi? hala girmiş olduğumuz çıkmaz sokakta ısrarla yürümeye devam ediyoruz. Armut piş ağzıma düş misali mücadele etmeden ve direnmeden Türkiye’nin gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz. Hiç bir dönemde tepkili, güçlü ve örgütlü olamadık. İşte Irak Kara Harp Okulu. Kabul edilen 700 öğrencinin arasında tek Türkmen öğrencinin olmaması açık bir ötekileştirmedir ve buna karşı tepkisiz kalmamız ötekileştirmeyi benimsediğimizi göstermektedir. Irak’ın üçüncü büyük unsuru olmamıza rağmen, yaklaşık altı ay önce  yapılan milletvekili seçimlerinde parlamentoya sekiz üye gönderebildik. 1959 Kerkük, 1991 Altuköprü ve 2003 yılı sonrası Telafer, Tuzhurmatu, Dakuk ve Tazehurmatu’da meydana gelen  katliamları  Iraklılara bile yeterince duyuramadık. Başkaları ise maruz kaldıkları katliamları, broşür, kitap ve belgesellerle dünyaya bile duyurabildiler.

Türkmenler olarak yüz yıldır Uğradığımız haksızlıklara karşı örgütlenerek haklı davamızı savunamadık. Yıllardır işimiz gücümüz, göstermelik toplantılar düzenlemekle TV kanallarında boy göstermek oldu[D1] . Davamızı, birliğimizi, dilimizi, coğrafyamızı ve geleceğimizi farkında olmadan başta mezhepçilik lanetine, milli şuur yoksunluğuna, nemelazımcılığa, Arap hayranlığına, bencilliğe, kişisel çıkarlara ve son zamanlarda da yurt dışına göç etmeye kurban ettik. Türkiye’nin yürürlüğe koyduğu yabancılara mülk satma kanunu Türkmenleri göçe teşvik etmektedir. Bu kanun, Türkmenlerin gelecekleri açısından hayırlı ve olumlu bir gelişme sayılmamalıdır.

Antakyalı emekli hakim arkadaşımız Abudurrahman Keleşoğlu’unun, Arapça bilen akrabaları Antakya’da geçen yıl bir grup Suriyeli sığınmacının tartışmasına kulak misafiri olmuşlar. Suriyeli sığınmacıların  tartışma konusu Hatay’la (İskenderun) ilgiliymiş. Suriyeli sığınmacılar açıkça Hatay’ı Türklerden tek kurşun sıkmadan geri aldıklarını övünerek ve Allah’a şükür ederek konuşuyorlarmış.

Fırat’ın doğusundan planlı olarak gönderilen milyonlarca Suriyeli, ülkemizin her köşesine yayılmış durumda, bunların büyük çoğunluğu başta Hatay olmak üzere  Kilis, Gaziantep, Urfa, Mersin ve Adana’da yuvalanmışlar ve kendilerine özgü gettolar oluşturdukları bilinmektedir. Ekmek elden su golden misali tavşan gibi çoğalıyorlar ne  entegre olmak ne de Türkçe öğrenmek gibi bir niyetleri var.

Hatay’da bugün yarım milyon civarında Suriyeli sığınmacının yaşadığı bilinmektedir. Antakya’da doğan her 4 bebekten  üçü  veya kısa bir süre önce Antakya’da bir hastanede doğan 28 bebekten 26’sı Suriye’li ise, şu an 5.3 milyon olan Suriyeli  sığınmacıların  sayısı   10 yıl sonra 12 milyonu aşacak ve Türk milleti güneyde yeni bir halkla, daha doğrusu yeni bir sorunla karşı karşıya kalabilir.

Ümeyye Camisi’nde namaz kılacaklar diye, tıpkı Kerkük’ün demografik istilaya uğramasında olduğu gibi Fırat’ın doğusunda bir Kürt bölgesi yaratılmasına ve Kürt yönetimi kurulmasına yine göz yumuldu. Batının tehlikeli bir projesi olarak Fırat’ın doğusu Araplardan arındırılarak Kürtleştirildi ve Türkiye’nin güneyi de getirilen Suriyeli sığınmacılarla  Araplaştırılmak isteniyor.

Acil önlemler alınmadığı takdirde, Kerkük’ün başına gelenler, başta Hatay ilimiz olmak üzere güneyin diğer illerinin de başına gelebilir. Türk halkı Türkiye’nin her karış toprağını canıyla koruduğu gibi Hatay’ı da korumalıdır. Kerkük’ün başına gelenler Türkiye’nin Akidenizdeki parlak yıldızı Hatay’ın başına gelmemelidir.

Hatay, Türkiye’nin en önemli ve stratejik bölgelerinden biridir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, Hatay İlimizi vatana katmak için boşuna mücadele etmedi. Türk halkı vatan toprağını kanıyla koruduğu gibi, var gücüyle Suriyeli sığınmacıların yakın gelecekte oluşturacakları tehlikeden Hatay ilimizi ve diğerlerini de korumalıdır.