Irak Türkleri

 Irak Türkleri

Dr. Nefi Demirci

Taha El-Haşimi’nin Irak ortaokullarında okunan coğrafya kitabına nazaran Irak’taki Türklerin menşe-i şudur:

  1. Hülefayi Abbasiye’nin Türkistan’dan celp ve hasse ordusu teşkil ettiği.
  2. Dördüncü Sultan Murad’ın Bağdat’ı fetheylediği ordulardan ve Yeniçeri’lerden muhafaza-i tarik[1] için Irak’ta bıraktığı ve iskân ettirdiği Türkler.

Bunlardan birincisi El-Mutasam’ın Türkistan’dan üçüncü asr-ı hicride[2] Irak’a getirilen Selçuk ve on birinci asırda Anadolu’dan gelen Türkler oluyor ki bunlar da Bağdat’ı fetih için Dördüncü Sultan Murad’ın 1040 Hicri yılında gelen askerlerdir. Türkler, Irak’ta kuzeybatıdan, güneydoğuya doğru uzanan ve Araplarla Kürtler arasındaki mıntıkalarda bir hattı fasıl[3] ve Musul ile Bağdat’ın kuzey ve güneyi arasında bir hattı isâli[4] yolların muhafızları vaziyetindedirler. Türk hatlarının başlangıcı şöyledir: Dicle-Musul’un batısında bulunan Telafer ve civarı köylerden doğuya doğru Musul şehri karşısında ve Dicle’nin doğusunda olan Nebi Yunus köyü ve Karakoyunlular, Erbil, Altunköprü, Kerkük sonra güneye doğru müteveccihen Dakuk, Tuzhurmatu, Kifri, Karatepe ve Cebeli Hamrin silsilesini cenuba bırakarak Kızılarbat. Buradan güneye doğru Hanekin, Mendeli, Bedre ve güneyde Şehriban’da nihayet bulur. Bu hat ise, Anadolu ile Irak arasında olan hatların en kısasıdır. Türklerden Hülafeyi Abbasiye hizmetine giren Selçuklularına yükselmiş ve saltanatta idareyi eline alan vezirler yetişmiş ve çok zamanlar memleketin hâkimi olmuşlardır. Uzun seneler Musul’un içinde Atabeği Türklerinden Nurettin Zengi ve babası hükümran olmuşlar ve meşhur Salahaddini Eyyübi gibi dâhi ve adil padişah yetiştirmişlerdir. Fakat Arapların çokluğu ve lisanlarının genişliği Musul’da mevcutları az olan Türkleri Araplaştırmıştır. Hâlbuki tarih ve hadiselerin şahadetine göre Hülafeyi Abbasiye’den çok evvel, Irak’ta Türkler mevcut imiş. Hatırıma geldiğine göre Cengiz Han’ın önünden kaçan Havarizim Türklerinden bu havaliye kadar gelen Sümerlilerle ve binlerce sene evvel şimalden (kuzeyden) gelen Sümerlilerle Araplarca Akat veyahut Akkat dedikleri Akatlılar Irak’a gelmişler ve Araplarla birleşerek Asurîleri mağlup ederek istilalarını Suriye’ye Mısır ve Mağrıp’a kadar genişletmişlerdir.

Tuzhurmatu içinde meşhur bir aşiret olan Beyatlar ve Kerkük civarında Ucuclular Irak’ın çok eski yerli Türk aşiretleridir. Milattan iki bin yıl evvel Akatlılar Irak’ta Araplarla birleşerek birçok fütuhat yapmışlardır. Güneyden geldiklerine nazaran Kahtan’ı Arap olarak Necit ve Irak’ı istila eden Türk Sümerileri de mağlup ettiklerini yazan Arap müverrihleri hatalı olsalar gerek. Çünkü Akat yerine Eküyon dedikleri bu Araplar, buralarda esasen Kiuma veyahut Tigne denilen iki fırkaya ayrılmıştır:

  1. Hiraniye fırkası Arap
  2. Akatlılar Türk’tü. Bu Türklerden bir şube olan Beşir köyünde hala bulunmaktadır.

Akat, ka-dili, Türkçede “dat” harfi “d” telaffuz olduğuna göre “kaza” “kada” denilmektedir. Akat-ı nisbi olan “li” ilave edilince “kadılı” olur. İşte Beyat aşiretinde Bastamlı, Piri Ahmetli, Biravçılı ve Kerkük’e yakın olan Oduşlu, Çardaklı, Tokmaklı, Hüeyinhacılı gibi köy isimleri de bunların halis Türk olduklarına ve konuştukları lehçeye göre de Azeri ve Çağatay Türkleri olduklarına asla şüphe yoktur. Hele bilhassa Kerküklülere medeni ve Türk manasında olarak bütün Araplar “Hezeri-Hızuri” dedikleri “ye” nisbi ile “Hazar” Bahrı-ı Hazer (Hazar denizi) sahillerinden ve Azerbaycan’dan geldikleri tahakkuk ediyor. Hala milli lisanlarını muhafaza eden Kerküklüler cidden Azeri Türkleridir. Vaktiyle Kerkük’e gelerek mektepleri teftiş eden ve küçük öğrencilerden hikâye ve masal dinleyen Irak Milli Eğitim Genel Müdürü Suriyeli Satih Hasri Bey de Kerküklülerin Azeri Türk olduklarını beyan ve itiraf eylemişti. “Akat”, “Ak-At” demektir. Bu kahraman ve muharip Türklere Akatlılar denilirdi. Irak’ta Araplarla birleşen ve Arap tarihlerinde Akat denilen Araplardan Türk olanlara Araplar Akat derlerdi veyahut Kadılı-Kadıllı da diyorlardı. “Li”nin adat-ı nispet olduğu malumdur. İşte dahi bir şair olan Fuzuli’nin yetiştiği Beyat aşiretinde “Bestanlı, Pirahmetli Biravçılı” gibi mevcut olan köy adlarının vecih tesmiyeleri bu kabildendir. Beyat ve Ucuclu ve Kerkük etrafındaki köylülerin dilleri kadim Azeri ve Çağatay dillerine benzemektedir. Özellikle Kerküklülere Arapların medeni manasında olarak hızeri ve nispet itibariyle de hazeri dediklerine göre bu hazer Bahr-ı Hazer’dir ve “ye” nisbi ile Hazer-i denilmektedir ve Kerkük Türklerinin hala muhafaza ettikleri Türkçe “Turan” Türklerinin aynıdır.

Geçen büyük harpte “Amasya”da bulunduğum sırada (daha evvelki 1293 hicri senesi Moskof) muharebesinde (Azerbaycan)’dan dan hicretle Amasya’ya gelen “ Şirvani” zadelerle ettiğim temas ve mükâlemeler arasında çocukların oynadıkları oyunlarda bile açık benzerlik bulmuştum. Musul ve Bağdat’ta sakin Türklerin bir kısmı muhit tesiri ve Arap ekseriyeti dolayısıyla Araplaşmışlardır.

Taha El-Haşimi’nin coğrafya kitabıyla bazı Arap tarihçileri Irak Türklerinin yalnız Abbasi halifelerinden I. Mutasam’ın üçüncü asırda Türkistan’dan getirdiği Selçuk ve on birinci asırda Dördüncü Sultan Murad’ın Anadolu’dan beraber getirdiği Osmanlı Türklerinden ibaret olduğu doğru değildir; çünkü bunlardan ve milattan çok evvel Irak’ta Türklerin mevcut olduğunu iddia edebiliriz.

Irak Türkleri tarihten önce Ota Asya’dan umumi muhaceretler esnasında Minanilerle Altay sülalesinden Sümerliler ve doğuda Türkmen ve Selçuk Türkleridir. Bunlar, Irak’ta fütuhat yapmışlar ve tahtlar kurmuşlardır. Milattan iki bin sene evvel Suriye ve Mısır’ı da istila eden Türklerdir.

Kerkük’ten güneye doğru Bağdat’a giden Türk hattından başka bir de, doğuya doğru İran içerilerine giden yollarda, Türk şehir ve köyleri varmış. Bu yol ve köylerle dağlar arasında memleketler ve köyler vücuda getiren Türk serdarlarının bazı saray ve kasır binalarıyla mamure ve köylerle asarı atika da mevcuttur. İşte Kerkük’ten 25 km. bir mesafede bulunan ve evvela kuzeye doğru başlayarak Küçükzap nehrini daima batı ve kuzey batıya doğru solunda bırakarak kuzeye müteveccihen İran’a giden yollarda isimleri hala Türkçe kalıp değiştirilmeyen şu köyler vardır: Karanat, Gelinağaç, Göktepe, Asker, Sukavsan, Kalecilik, Kelyeğen, Mordelice, Kızlar, Narderesi, Kamçığa, Sivritaş ve Ağceler gibi büyük ve küçük köyler mevcuttur.

Yollar: Karyolu, Yeğenyolu, Diban, Katıryolu, Tütünyolu ve burada Dibana benzeyen Dibandağı, Türkmen dağları vardır. Bu yollar ve köyler; Süleymaniye’nin kuzeydoğusuna vasıl olarak “Şehr-i Zor” ovasında Türk hükümdarlarının saray binalarının enkazı vardır ki burası “Kızılca” mıntıkasıdır.

Bu mıntıkada çok büyük hacimde tuğlalar, eski paralar ve altın parçaları bulunmakta ve asar-ı atika mütehassısları daima buralarını keşif ve taharri eylemektedirler. Kızılca mıntıkasındaki Kızılca köyü nahiye merkezidir. Geçen büyük harpten sonra Pencun namını alan bu mıntıkanın hududu kuzey ve kuzeydoğudan İran’a dayanır.

[1] Muhafaza-i tarik: Yolları korumak

[2] 3. Asr-ı hicri: 3. Hicri yüzyıl

[3] Hattı fasıl: Ayırıcı çizgi

[4] Hattı isâli: Birleştirici, ulaştırıcı