Irak’ta Türk Varlığını Yok Etme Planlarından: 28 Mart 1991 Altunköprü Katliamı

Mohammed Tahsin Gökkaya[1]

Türkmenler, Müslüman olduktan sonra Orta Asya’dan göç ederek Orta doğu, Anadolu ve Kafkaslarda yerleşen oğuz boyundan olan Türklerdir. Mezopotamya coğrafyasına farklı süreçlerde intikal edip yerleşmişlerdir. Türkmenlerin Irak’taki yerleşimlerini yoğunluklu olarak, Emeviler, Selçuklular ve Osmanlılarla birlikte üç dönem yerleşimden ibaret olduğunu ifade edilmektedir. Önceden ya göç amaçlı ya da askeri maharet, güvenilir ve zeki oldukları için bu bölgeye getirilmişlerse de, daha sonra değişik dönemlerde yaptıkları çok sayıda fetihler için gelmişlerdir. Bu topraklarda farklı İmparatorluklar, devlet ve beylikler kurmuşlardır.

Osmanlı Devleti zayıfladıktan sonra Irak bölgesi (Musul Vilayeti) 11 Mart 1917’de İngilizlerin egemenliğine geçmiştir. 1920’de kurulan Irak’ın sınırları içinde kalan Türklerin makûs kaderleri başlamıştır. İngiliz idaresini bir türlü kabullenmeyen Türkmenler, bunun faturasını ağır ödemişlerdir. O günden başlayan zorlu bir süreç içerisinde kalan Türkmenler, farklı yönetimler ve müteakip hükümetler tarafından her türlü baskı ve zorluğa uğramışlardır. Katliamlar, idamlar, müebbet hapis hükümleri, kent kırımlar, zorunlu göç ve benzer insanlık dışı eylemlerle karşı karşıya kalmışlardır.

Irak’ın kuruluşundan Saddam Hüseyin rejimi devrilmesine kadar (1920-2003) Türkmenlerin uğradıkları katliamlar ise; 1920’de Kaçakaç katliamı, 1924’de Livi Katliamı, 1946’da Gâvurbağı Katliamı, 1959’da Kerkük Katliamı, 1980’de Lider Kadronun İdamı, 1991’de Altunköprü Katliamı ve 1996 Erbil Katliamıdır. Bu katliamlar bir plan çerçevesinde yapılmıştır. 2003 ABD’nin Irak işgali sonrası, Irak Türkmenlerinin durumu eskisinden farklı olmamıştır.

Bu yazımızda 32’nci sene-i devriyesini yaşadığımız 28 Mart 1991 Altunköprü Katliamını anlayacağız.

Birinci Körfez Savaşı, Ardından Ülkede Çıkan Kaos

1979’da Saddam Hüseyin Irak yönetimini ele geçirene kadar ülkede birkaç darbe yaşanmıştır. Saddam, devletin başına gelmesiyle birlikte ülkeyi, 8 yıl süren (1980-88) Irak-İran savaşına sürüklemiştir. Daha bu savaşın yaraları sarılmadan, tahrip edilenler düzeltilmeden ve halkın acısı dinmeden, 2 Ağustos 1990 tarihinde beklenmedik bir operasyonla Kuveyt’i işgal etmiş ve 8 Ağustos’ta Kuveyt’i, Irak toprağı olduğunu dünyaya duyurmuştur. Bunun bir sonucu olarak ABD öncülüğünde farklı devletlerin de katılımıyla bir koalisyon oluşturulmuştur. Koalisyon kuvvetlerine bağlı uçaklar, 13 Ocak 1991’de Irak karşı hava harekâtına başlamıştır. Irak’a düzenlenen hareket sonucu Irak ağır bir yenilgiye uğrayarak Kuveyt’ten geri çekilme zorunda kalmıştır. 3 Mart 1991 tarihinde Saddam Kuveyt’ten çekildiğini açıkladıktan sonra, koalisyon güçleri, başlatılan askeri harekete son verildiğini duyurmuştur.

Fakat savaş sonrası ülkenin ödeyeceği savaş tazminatının yanında BM Güvenlik Konseyi’nin 6 Ağustos 1990 tarihindeki 661 sayılı kararında Irak’a ağır yaptırımlar uygulamıştır. Bu kararın yürürlüğe girmesiyle Irak’a uygulanan ambargo, savaştan çıkmış ve zor durumda olan halkın kızgınlığına ve Saddam yönetimine karşı isyanına yol açmıştır. 3 Mart 1991’de Basra’dan başlayarak diğer güney illerinde sarsan Şii halkın ayaklanması başlamıştır. Kıssa bir zaman içerisinde toparlanan Saddam ordusu, güneydeki ayaklanmayı bastırmakla uğraşırken, bu kez ülkenin kuzeyinde Kürtler harekete geçmiştir. Başta Kerkük olmak üzere, Türkmeneli bölgelerindeki halk, bu hareketlere katılmadan endişe içerisinde olayların gidişatını takip etmiştir. Erbil ve Süleymaniye illerini ele geçirdikten sonra silahlı Kürt militanları, Kerkük’ü işgal etmiştir[2].

Bu olayla birlikte Irak Türkmenlerinin merkezi olan Kerkük’ü işgal eden Celal Talabani ve Mesut Barzani’ye bağlı Peşmerge güçlerinin Türk bölgelerine istila planları ortaya çıkmıştır. Nitekim Kerkük’e giren Kürt silahlıları, ilk önce ele geçirdikleri tapu dairesini yakmalarıyla birlikte Kerkük’ün Türklüğünü ispatlayan kadim Türk tapu sicillerini de yakmışlardır. Aynı şekilde nüfus müdürlüğüne girerek, nüfus kayıt defterlerini ateşe vermişlerdir. Tahrip planı bununla da bitmemiş; ülkede çıkan kaos nedeniyle, Türkmenlerin terk ettikleri evlerine ve dükkanlarına girilerek, önce talan edilmiş ve bazıları da yakılmıştır. Böylece Kerkük şehrinin Türk kimliği silinmek istenmiştir[3].

Kuzeye Doğru Gelen Ordu, Türkmen Kenti Tuzhurmatu’da..

21 Mart’tan itibaren toparlanan Irak ordusu, güneydeki ayaklanmaları bastırıp kontrolü sağladıktan sonra, kuzeye doğru ilerlemeye başlamış. Peşmerge güçlerinin hemen hiç direniş göstermeden Türkiye ve İran sınırlarına kaçmıştır. İlerleyen Irak ordusu, ilk önce Türkmen bölgelerini helikopterle taramış ve top ateşine tutmuştur.  Ordu, 26 Mart 1991 tarihinde önemli bir Türkmen ilçesi olan Tuzhurmatu’ya varmıştır. İlçeye giren Saddam ordusu, rejime karşı ayaklanma olaylarına karışmamalarına rağmen, birçok masum Türkmen’i kurşuna dizerek idam etmiştir. Ardından bölgede bulunan bazı tarihi Türk eserlerine de kıymıştır. Ordu aynı gün içinde Kerkük’e bağlı bir diğer Türk nahiyesi Tazehurmatu’ya girerek burada da birkaç masum Türkmen’i kurşuna dizmiştir.

Unutulmayan Katliamın Adresi Altunköprü..

26 Mart 1991 tarihinde Kerkük’e bağlı Tazehurmatu nahiyesinde sıkılan kurşun sesleri ve Kerkük’e düşen top mermilerinden, Irak ordusunun Kerkük’e yaklaştığı anlaşılıyordu. Ordunun rastgele saldırarak şehre girmesiyle, halk endişeye kapılarak bir yerlere kaçmak arayışında bulunmuştur. Şehri ele geçiren Kürt militanları Bağdat’tan gelen orduya karşı hiçbir mukavemet göstermeden kuzeydeki dağlık bölgelere çoktan çekilmişlerdi. Yüzlerce aile çoluk çocuk Kerkük’ü terk ederek, kuzeye doğru kaçmışlar ve oradan da Türkiye sınırına sığınmışlardır.

27 Mart’ta Irak ordusu “Cumhuriyet Muhafız Birlikleri” Kerkük’ü ele geçirerek kontrolü sağlamıştır. Ordu birlikleri oradan daha fazla kuzeye doğru ilerlemeye başlıyor ve Kerkük’ten kuzeye doğru kaçışan halkın peşinden gitmiştir. Kaçan sivil aileler asi ve düşmanmış gibi görülüyordu. Bu masum insanlar, karadan kavlayan askerlerin saldırısından, havadan da helikopterlerin taramasıyla birlikte korkunç bir kâbus ortasında kalmışlardı. Şehri terk etmeyip evlerinde kalan aileler ise, büyük bir şaşkınlık ve çaresizlik içinde başlarına ne geleceğini bilmeden beklemişler. Nitekim kentte kalan birçok sivil vatandaş, askerlerin ateş etmesi sonucunda can vermiştir. Diğer masum vatandaşlar da evlerine düşen top mermileri sonucu hayatını kaybetmiştir.

Ve! 28 Mart 1991 tarihinde ordu Kerkük’e bağlı Türk kasabası olan Altunköprü’ye ayak basıyor.

Saddam askerleri, Kerkük’ün 44 kilometre kuzeyinde yer alan Altunköprü kasabasına girmek için kullandığı ağır silah, top ve mermilerin sesi ve korkusundan ahali sabaha kadar uyumamıştır. Altunköprü’ye giren askeri güçler, ayaklanmaya karıştıkları iddiasıyla, evlere baskın düzenleyerek soruşturma bahanesiyle gözlerini bağlayarak evlerinden götürdükleri kişilerin birçoğu genç yaşlarda üniversite öğrencisi idi. Aralarında, Tuzhurmatu, Tazhehurmatu ve Kerkük merkezinden Altunköprü kasabasına sığınan aileler de bulunuyordu. Az çok sonucunu tahmin ederek, babalarının, kardeşlerinin ve evlatlarının götürülmelerine itiraz eden aile fertlerini sindirmek için askerler, ev içinde kurşun sıkmışlardır. Tek tek evleri arayarak topladıkları yüzün üzerinde masum Türkmen’i nereye götürdükleri bile belli değildi. Bazı aileden üç/beş kişi olmakla birlikte, topladıkları 103 Türkmen’i, sorgusuz sualsiz “oruç oldukları halde” kurşuna dizmişlerdir.

Hiçbir şeyden haberi olmayan idam edilenlerin arasında, 7 ve 8 yaşlarında çocukları da vardı. Ramazan ayı boyunca kasaba halkının yaptığı meşakkatli aramalara rağmen, olaydan 22 gün sonra, şehit edilenlerin naaşları, kasabanın dışında Dibis ilçesine yakın Kayabaşı köyünde toplu bir mezarda gömüldükleri, bir çobanın tarafından haber edilmiş. Altunköprü halkı koşarak gittikleri yerde evlatlarını katleden orduyla karşılaşmışlar. Böylece cenazelerini bulup götürmek için büyük zorluklara maruz kalmışlardır. Buldukları toplu mezarda üst-üste atılan cesetlerden, şehitlerini elbiselerinden teşhis etmişlerdir. Aileler şehitlerini, Altunköprü Salihiye mahallesinde bulunan mezarlıkta toprağa vermişlerdir. Hiçbir şekilde yas kurmamalarına dair, ailelerden taahhüt alınmıştır. Toplu mezarın bulunması Ramazan Bayramı arifesine denk gelmesi ve defin merasiminin bayram günü yapılması nedeniyle, bütün Türkmen bölgelerinde ve özellikle Altunköprü’de, yıllarca katliama tesadüf eden bayram günleri, aileler evlerde yas tutarak geçirmişlerdir.

Katliama Karşı Türkiye’de Yaşayan Türkmenlerden Tepki Yürüyüşü

Katliam haberi Türkiye’de duyulunca kamuoyunda büyük bir tepki yaratmıştır. Türkiye’de yaşayan Iraklı Türkmenler 5 Nisan 1991 tarihinde, tepkilerini dile getirmek için Irak’ın İstanbul Başkonsolosluğu önünde protesto yapmışlardır. Gösteriler sırasında hiç beklenmedik bir şekilde Konsolosluk binasından otomatik silahlarla sivil göstericilere ateş açılmıştır. Bu saldırı sonucunda iki Türkmen daha (Necdet Esat Bakkaloğlu ve Yılmaz Sait Hacıoğlu) hayatını kaybetmiştir. Bu gelişmeler, Türk kamuoyunu iyice kızdırmıştır. Türk güvenlik güçleri konsolosluk binasını abluka altına almıştır. Böylece Türk Hükümetinin sergilemiş olduğu kararlı tutumu sonucunda, 25 Nisan 1991’de ateş eden suçlular, silahlarıyla birlikte güvenlik güçlerine teslim edilmiş ve olay yargıya nakledilmiştir.

32’nci sene-i devriyesini yaşadığımız 28 Mart 1991 Altunköprü katliamı, Saddam rejimi tarafından Irak Türklerine karşı uygulanan bir soykırımdır. Bu katliam, Türkmenleri sindirmek ve Irak’taki varlıklarına karşı izlenen sinsi politikaların bir parçasıdır. Türk kimliklerine karşı gerçekleşen bu acı olay, Irak Türkleri tarihinde unutulmayan bir yaradır.

Türkmen mücadeleci merhum Sadun Köprülü’nün Altunköprü için yazmış olduğu iki hoyrat:

Mezarda taşım ağlar

Gözümde yaşım ağlar

Men öldüm Köprü için

Türkmen kardeşim ağlar

Özüm toprağım ağlar

Dalım yaprağım ağlar

Bülbülüm ötmez oldu

Bağım çardağım ağlar

Köprüde şehitler(i)çin

Elde bayrağım ağlar

Kaynakça

Saatçi, Suphi; Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurumu ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996.

Demirci, Fazıl; Bir Dramın Öyküsü (Irak Türkleri, Kuzey Irak ve Türkiye, Yeni Aydoğdu Ofset, Ankara, 1996.

[1] Marmara Üniversitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler Doktora Öğrencisi, m_gokkaya87@yahoo.com

[2] Suphi Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurumu ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996, s. 249

[3] Fazıl Demirci, Bir Dramın Öyküsü (Irak Türkleri, Kuzey Irak ve Türkiye), Yeni Aydoğdu Ofset, Ankara, 1996, s. 99