Kanayan Yaramız, Dinmeyen Sızımız Türkmeneli

Kanayan Yaramız, Dinmeyen Sızımız Türkmeneli

Şükran Kulakoğlu

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk 1933 yılında Amerikalı General MC. Arthur ile yaptığı görüşmede: “Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve adaları geri alacağım. Selanik’te dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım” demiştir…
Bu ifadelerden de anlıyoruz ki, Atatürk’ün öngörüleri hedef şaşırmıyor. Türk evlatları olarak Ata’nın arzusunu kendimize rehber edinmeliyiz.

Atatürk’ü kendine rehber edinen her birimizin gitmesi gereken yegâne yol budur. Zira Türkmeneli’nde yaşayan insanlar kapı komşumuzdan ziyade öz kardeşimizdir.

Ortadoğu’ya, demokrasi getireceği maskesi altında demir atan emperyalist  ABD, her ne kadar dünden bugüne perde arkasında kendini gizleme politikasını uygulamaya çalışsıda amaçları Irak’ın da içerisinde olduğu şey de BOP’nin amacı olan “Böl, Parçala, Yut” politikasından başka bir şey değildir.Ne yazık ki bölgedeki Kürt ve Arap yönetimlerinin sırtını sıvazlayan bu elin, aslında yardım eli değil kendi varlıklarına da kastederek boğazlarına yapışacak cellâtları olduğunun farkında değiller!Tüm olanlar, sıradan etnik ve mezhepsel bir kavga veya varlık mücadelesi gibi görünse bile “bu projenin” önündeki en büyük engel Türkmen varlığıdır.

Emekli Albay Sn. Metin Erendor’un kesin kaynaklara dayanarak 2017’de yazdığı “IRAK TÜRKMENLERİ” kitabında, Türkmenlerin bin yılı aşkın süredir bu toprakları yurt edindiği ortaya koyuyor. Başka bir değerimiz Kerküklü Prof. Dr. Sn. Suphi Sakatçı hocamızın kaleme aldığı “IRAK TÜRKMEN BOYLARI OYMAKLAR ve YERLEŞME BÖLGELERİ” adlı eserinde de en ince detayına kadar “Kerkük, Musul, Telafer ve Erbil gibi yerleşim bölgelerinin bin yılı aşkın süredir Oğuzların yerleşim bölgesi olduğunu ifade etmektedir.

Durum böyleyken sürekli algı operasyonu üreten ve “Türkiye’nin Kuzey Irak’ta ne işi var” diyen ABD ve gerek bölgede gerekse içimizde bulunan piyonlarına da bizim şu soruyu sormamız gerekir:
“Kuzey Irak’ta, bu coğrafyada, Türkmenler tarihi varlığını yüz yıllardır sürdürüyorken, öz kardeşlerimiz öz vatanlarındayken okyanus ötesinden gelerek ne amaçladınız?
Aslında bu sorunun cevabını damarlarında “Türk Kanı” taşıyan herkes biliyor…

 2003 Yılında Peşmergelerin Kerkük’te tapu dairelerini yakmaları herhangi bir infial sonucu değil, Türkmen varlığını yok etme çabalarının bir ürünüdür. Ancak ne tapu arşivlerini ne de kültürel eserlere verdiğiniz zararlar bu topraklardan “Türk” varlığını silme arzunuzu gerçekleştirmeye yetmeyecek!

Türkmen mevcudiyetini yok sayan ve bu topraklar üzerinde hakları olmadığını dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışan emperyalist maşalarının şiddet ve zulmü onlarca yıldır artarak devam ediyor ve belki edecektir de…Bunların yenilerinin yaşanmaması için tüm Türkler ellerinden gelen her imkânı sonuna kadar kullanacaktır…

Emekli Kurmay Albay Sn. Metin Erendor’un 2017’de Bilge Oğuz Yayınları’ndan çıkan “Irak Türkmenleri” kitabında bahsettiği üzere; ne acıdır ki öz kardeşlerimiz Türkmenlere geçmişten bu yana yapılan katliamların olduğunu görebiliriz.


İŞTE O KATLİAMLAR:

Kaçakaç Katliamı

Telafer- 1920 Levi Katliamı

Kerkük -1924 Gavurbağı Katliamı

Kerkük-1946 Kerkük Katliamı

14-17 Temmuz 1959 Tazehurmatu Katliamı

25 Mart 1991 Altunköprü Katliamı

28 Mart 1991 Erbil Katliamı

31 Ağustos 1996 Tuzhurmatu Katliamı

22 Ağustos 2003 Telafer Katliamı

1-9 Eylül 2004 ve 5 Eylül 2005 Telafer Katliamı sadece bilinen, kamuoyunun haberdar olduğu katliamlardır.

 Türkmeneli ’ne karşı işlenen bu zulmü dünya bilerek ve isteyerek görmezden gelmektedir. Hümanist geçinen emperyalist kan emiciler ve ABD demokrasi tellallığı yaparak el altından, çağın gerisinde kalmış, zorbalıkta sınır tanımayan IŞİD denilen belayı da besleyip büyüttükleri ortadadır!

DÜŞÜNÜN!
Evinizde uyuyorsunuz ve gece aniden kapınız kırılıyor, gözü dönmüş vahşi insanlar acımasızca sizi veya ailenizi katlediyor. Bazılarını öldürmüyorlar, teröre ortak etmek üzere kaçırıyorlar. Buna rağmen Türkmen anaları- bacıları, genci- yaşlısı, çoluk- çocuğu vatanlarını terk etmiyor, eli silah tutanlar canla başla mücadele ediyorlar!

Acı olan şu ki; Türk basınında ve sosyal medyasında biz bu haberleri fazlaca görmüyoruz. Her ne kadar bölgede olaylar durulmuş gibi dünya basınına yansıtılsa da Türkmeneli “iğneli beşikte” ve kadın çoluk çocuk tehdit altında hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadır.

Türk Medyası neden bunu yeterince dile getirmiyor sorusunu sormak yanlış sanırım?

Kapı komşum yada kardeşimin gece yarısı kapısı bacası kırılarak evine girilmiş veya girilme tehlikesi var, onların çığlıklarına sağır kalabiliyorsunuz, yaşadığı zulmü görmezden geliyorsunuz ve tüm bunlar olurken sırtınızı dönüp sıcak yatağınızda uyumaya devam ediyorsunuz! Dolayısı Türkmeneli sorununun asla sınır ötesi bir kaygı unsuru olmadığı, tozlu raflara kaldırılamayacağını, milli bir politika olduğunu unutmamalıyız! Ayrıca bir gün bizim kapınızın da kırılmayacağının garantisi yok!

Büyük Ortadoğu projesi tıkır tıkır işlerken önce Türklerin kökünü kazımak zorunda olduklarını bilen bu emperyalist canavarların listesinin başında zaten Ulu Önderin temellerini çelik zırhlarla attığı Türkiye Cumhuriyeti gelmekte. Lakin bizleri silahlı güçle yıldıracak cesarete sahip değiller…
Bunun içinde sözde AB finansmanıyla ülkemize yerleştirilen başta Suriyeliler olmak üzere, Afganistan’dan koşarak kaçan ABD’nin Taliban militanlarının sınırlarımızdan ellerini kolların sallayarak yurda girmesine seslerini çıkarmayan “batının”, demografik yapımızı değiştirerek olası bir iç savaşa Türkiye’yi hazırlama planlarını görmemek için kör olmak gerekiyor!

Bu yüzden Türkmenelindeki soydaşlarımıza da Doğu Türkistan’daki kardeşimize de sahip çıkmak boynumuzun borcudur…

 Yazdıklarımızdan ortaya koyduğumuz kaynaklardan yola çıkarak ve bölge halkının yaşadıkları göz önünde bulundurulursa. Bu coğrafyada Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının Türkmen varlığının ne denli önem arz ettiği görülecektir!

Tüm bu gerekçelere dayanarak ve bir Türk evladı olarak dosta düşmana üstüne basarak belirtiyorum ki; Türk’ün söz konusu vatan ise tek bir parolası vardır.

 YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!

Türkmeneli’nde varlığımız her türlü oyuna her türlü zorbalığa ve kalleş tuzaklara rağmen ebediyen devam edecektir!