Mesut Cemil Kerkük’te

Mesut Cemil Kerkük’te

Ata Terzibaşı

 

Uluslararası tanınmış değerli Türk musiki üstatlarından Mesut Cemil Bey 1955 yılının sonlarında Bağdat güzel sanatlar enstitüsü başkanlığına getirilmiş. Bu vazifede Şerif Mühyiddin Haydar’dan sonra en üst düzeyde müzik hizmeti vermiştir.

Bundan tam 55 yıl önce Bağdat’a gelişinden birkaç ay sonra Kerkük’te ben âcizi ziyarete gelen Mesut Cemil Bey kısa bir sohbet esnasında aynı yılda, yani 1955 tarihinde Bağdat’ta yayımlanan “Kerkük hoyratları ve manileri” adlı kitabımı görüp okuduğunu ve böylece benimle gıyaben tanışmış olduğunu söyledi.

Bu defa Irak iç işleri bakanı Sait Kazzaz’ın resmî teklifiyle Süleymaniye şehrinin müzik makamlarını incelemek için oraya gideceğini anlatarak, hareket etmeden önce Kerkük mutasarrıfı ile görüşmek üzere beraberce yanına uğramamızı istedi.

O vakit şehrimizde Beyat aşireti Türkmanlarından Yusuf Ziya Bey mutasarrıfdı. Mesut Cemil Beyi çokça takdir ve taziz ederek Söleymaniye’ye gitmektense Kerkük’te kalmasını ve asıl makam ve hoyrat yeri olan bu şehirde ses sanatçılarının müzik çalışmalarını izlemesini önerdi. Ama Mesut Bey, daha önceden hazırlanan program gereği aynı günde Süleymaniye’ye gitmesi icap ettiğini ve şayet fırsat bulursa dönüşünde Kerkük’te de sanat araştırması yapacağını söyleyerek vedalaştı.

Ertesi günün akşamı kendisiyle memurlar kulübünde buluşarak birlikte usta ses sanatçısı Mustafa Kalayı’nın kahvehanesine gittik. Orada dinlediği hoyrat ezgileriyle mest olup Kalayı’nın dinlediği hoyrat ezgileriyle mest olup Kalayı ise “Esteğfirullah” sözleriyle elini çekerek saygı duruşunda bulundu.

Mesut Bey bana dönerek “bu ezgiler Türk musikisinde birer denizdir. Bunları korumak için notaya almaktansa bantlara kaydederek hıfız etmek lazımdır; çünkü nota yazarları bu işi kolayca başaramadıkları gibi yapılan notayı da başkaları aslisine uygun biçimde okuyamazlar” dedi. ben de kendisine bu konuyu çoktan bildiğimi, çünkü her çağırçının kendine mahsus tavrı olduğunu, hatta bir çağırçının bile muhtelif yer ve zamanlarda söylediği hoyrat usulü az çok değişik vaziyet aldığını ve bu yüzden yıllardır sanatçılardan canlı şekilde ve yahut bant ve kasetler yoluyla yararlandığımı söyledim…

Daha sonra genç ses sanatçısı Ali Kaleli’yi gördüm. Geceleyin küçük bir hoyrat toplantısına bazı sanat arkadaşlarıyla katılmasını Osman Teplebaş’ı beraberinde getirmesini söyledim ve programsız olarak düzenlediğimiz hoyrat şölenin de hazır bulanan Mesut Cemil Bey “uzun hava” makamlarımıza karşı duyduğu hayranlığını yineleyerek elleriyle dizleri üzerinde tempo tutuyordu. Bir ara Süleymaniyede yaptığı müzik araştırmalarında sadece (Lavuk, Allahveysi ve Katar) olmak üzere yöresel üç makamdan söz ederek Kerkük’te dinlediği hoyratların her birine Türk musikisinde pek bilinmeyen yer makamlardan oluştuğunu anlattı.

Ertesi gün şehri özel arabasıyla gezdirmeyi üstlenen sayın tanıdıklarımdan çay mahalle sâkinlerinden Vehit Cuma Ali verdiği söz üzerine Mesut Bey’in kaldığı Rest House konuklarıma oteline gelerek hizmette bulundu.

Ama daha önce şair ve yazar ve ses sanatçısı Sinan Sait’i arayıp Mesut Bey’le bir görüşme yapması için kendisine haber gönderdikte Rest House’e gelerek yaptığı güzelim bir röportaj Arapçaya çevirerek Bağdatta çıkmakta olan Karandil dergisinin 31.5.1956 tarihli nüshasında yayımlandı. O yazının zaman aşımı sebebiyle tam metnini şehrimizde çıkmakta olan Türkmeneli edebiyat ve sanat dergisinin nisan 2010 tarihli 27 sayısında sunmuş bulunduk.

Az önce sözünü ettiğim Vehit bizi arabasıyla Baba gürgür neft semtini gezdirip, orada devamlı olarak yer yüzünün toprakları arasında yanan ateş mevkiine götürdü. Akabinde şehri epeyi dolaştırdıktan sonra değerli konuğumuz Mesut Cemil Bey bizimle vedalaşarak Bağdat’a döndü.

1963 yılında İstanbul’da ölen rahmetlinin hicaz makamında bestelediği ve güftesini şair Nazım Hikmet aleyhi ma yestehikkuhu nun yazdığı eserin metnini aşağıda sunuyorum.

 

Martılar ah eder çırparlar kanat

Deryalar açılır açılır kat kat

Gayri beklemeye kalmadı tokat

Görünsün karşıdan İstanbul şehri

 

Dalgalar yar beller kopar kıyamet

Deryayı kan eder kan eder hasret

Gayri beklemeye kalmadı tokat

Görünsün karşıdan İstanbul şehri

Aziz bir hatıra olarak birlikte çektiğimiz tarihî fotoğraflardan birini burada yayımlıyorum. Bunda sırayla sodan sağa mesut Cemil, Sinan Sait, makalenin yazarı Ata terzibaşı, Reşit kâzım Beyatlı ve Vehit Cuma görülmektedir.