Natavan ayrıca “Eskik” takma adı altında şiirler yazdı

Natavan ayrıca “Eskik” takma adı altında şiirler yazdı

Vasıf SÜLEYMAN

2020 yılı Azerbaycanın tarihine altın harflerle yazıldı. 44 günlük  savaşta zafer kazanan Azerbaycan ordusunun kahramanlığı sayesinde yaklaşık 30 yıldır düşman tarafından işgala meruz kalan kutsal Şuşa dahil topraklarımıza kavuştuk. Bu topraklar yeniden soluklanmağa başladı.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 14 Ocak’ta Şuşa şehrine yaptığı tarihi ziyarette şunları söylediğini hatırlamakta fayda var: Ben bu gün Şuşaya gelirken yaklaşık 30 yıllık bir sürede Baküde Güzel Sanatlar Müzesinin bahçesinde konulan Hurşidbanu Natavanın, Üzeyir Hacıbeylinin və Bülbülün büstlerini getirdim. Eskiden burada Kültür Evi vardı ve Üzeyir bəyin, Bülbülün büstleri de burada idi. Zalim duşman Şuşa Kültür Evi’ni yıkmış ve dehalarımızın büstlerini kurşunlamışdı. Hurşidbanu Natava’nın büstü bizzat Haydar Aliyev tarafından 1982 yılnda, yazın açıldı. O zamanlar babamla buradaydım. Buradan  az aralı Hurşidbanu Natavanın büstü vardı. Dehalarımızın büstleri Zaferimizin bir simgesidir. Ruhları seviniyor. Sovyet döneminde çocuk sanatoryumu olarak işlev gören ve işgal sonrasında ermeniler tarafından yıkılan Natavan Sarayı, Han kızının evi olarak restore edilecek.

… Bu duygular kapsamında nedense Cemil Tağıyev’in “Şur” yayınevinden çıkan “Han kızı…” kitabını yeniden okumak ve düşüncelerimi saygıdeğer okurlarla paylaşmak istedim. Kitap, adından da anlaşıldığı gibi, 19. yüzyıl Azerbaycan edebiyatının önde gelen isimlerinden Hurşidbanu Natava’nın hayatına ve eserlerine bir kez daha göz atıyor.

Yazar, kitabın “Öz söz” bölümünde şöyle anlatıyor: “Azerbaycan edebiyatı insanlığa büyük dehalar vermiştir. Diğer dünya halklarının yarattığı edebiyatla, yazarlarla kıyasladıkta, Azerbaycan edebiyatının hepimizin övüne bileceği bir noktada olduğunu görüyor ve bununla kurur duyuyoruz. Sadece, bir konuya yürekağrısı ile değinmek istiyorum. Edebi mirasımıza, edebiyat aydınlarımızın yaratıcılığına, yaşamına ve düşüncelerine Şekspir, Puşkin, Dumas, Balzak ve diğer dünya klasikleri kadar önem verilmeyib. Hangi nedenle olursa olsun, maneviyatımızı hak ettiği yükseklere çıkarabilmemişiz. Belki de bunun nedeni bu yazarların hayatını ve çalışmalarını tam olarak keşfedememiş olmamızdır.

Çoğu zaman, incelemelerde bahsettiklerimizin isimlerini sıralamakla kifayetlenmişiz. Kimseyi suçlamaktan uzağız. Ama edebiyat tarihi kaynaklarında adı geçmeyen, isimleri genel sıralamalarda yer alan o kadar çok büyük sanatçımız var ki… Demək ki, zaman-zaman yazılanlar kültürel zenginliklerimizin arka planında yetersizdir. Örneğin 19. yüzyılın ikinci yarısında Karabağ’ın büyük Cavanşirlerinin soyundan olan Hurşidbanu Natavan, insanlığı, düşünceleri ve tuhaf acılarıyla insanların hafızasında yaşamış ve yaratmış, ölümsüzleşmiştir. Gazellerinde insan kalbinin hassas ve karmaşık duygularını tam olarak yansıtan Natavanı tam olarak inceleyemesek de, güzel Natava’nın sesi ve nefesi yüzyıllar boyunca duyula bilir. En sevilen ve tartışmalı yazarlardan biridir, onun yaşamının ve çalışmalarının incelenmesi önemlidir. Hurşidbanu Natavan, 19. yüzyılda adı, soyadı ve yakın akrabalarıyla kurur duyan bir şairdi, kişiliği ve şiirsel mirası incelenmelidir. Tüm çalışmaları eksiksiz olarak bize ulaşmamış olsa da, elimizdekiler onun büyük bir yaratıcı yoldan geçtiğini gösteriyor.

C.Tagiyev kitapta, geçen yüzyılın ortalarında vefat eden Cavanşir hanedanının yadigarlarından Han kızı Natavanın amcasının torunu Geysu hanım Javadbey kızı ile olan konuşmalarını ve Geysu hanımın Han kızı ile ilgili söylediklerini anlatıyor. Geysu Hanım’ın Natavan hakkında söyledikleri arasında araştırılması gereken noktalar var. Yazar şöyle anlatıyor: “Geysu Cevadbey kızı Hurşidbanu Natava’nın hayatı ve çalışmaları hakkında çok konuşurdu. Malisef, yazılı not almadığım için sadece hatırladıklarımı okurlarla paylaşmak istiyorum. Konuşmaları arasında bilimde tartışmalara neden olabilecek noktalar vardı”.

Oğullarından birinin zamansız ölümü, diğerinin ondan uzaklaştırılması, bir anne ve babanın mal konusunda birbirlerine düşmanlığı ve yapmak istediklerini tamamlayamamaları, Han kızının kaderinde bir eskiklik dairesi yarattı. Bu dairede, kalbi yaratma aşkıyla atan bir kadının gerçekleşmeyen tüm hayalleri gazellere yansımıştır.

Kitabın en önemli özelliklerinden biri de “Han kızı…”nın okurlarının Latin alfabesine geçişten sonra Natava’nın hayatı ve eseriyle tanışmasını sağlamasıdır. Okurların gerçekten böyle kitaplara ihtiyacı var. Çünkü Natavan öyle bir insandı ki, başka hiçbir faaliyeti olmasa da, narin, hüzünlü şiirsel mirası halkın hafızasında yaşamaya yetiyordu. Ya da şiiri olmasaydı bile, yaptığı büyük iyilikler onu yaşatacaktı.

Dikkatimi çeken ikinci önemli husus ise yazarın bazı yeni gerçekleri varsayımlara değil, şairin akrabalarından duyduklarına dayandırmasıydı. Hem de duygularla değil, akılla söylediklerine. Araştırmacı, aslında bu kitabın yazılmasının sebeplerinden birinin de Geysu hanım ile yaptığı sohbetler olduğunu belirtiyor. Yazarın bu konuşmalardan hatırladığı temel gerçeklerden biri Hurşidbanunun mahlasıyla ilgilidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Han kızı kadersizdi. Şairin şiirlerini Natavan (zayıf, güçsüz, evsiz, çaresiz) mahlasıyla yazdığını herkes bilir. Bakın, yoksulların elinden tutan, okullar inşa eden, hendekler kazaran ve eylemleriyle çok gerici ve destekleyici olan Natavan, işçi sınıfının sözde bir yeridir ve ölümünden sonra bile birçoğunun sığındığı Natavan, zayıf bir lakap seçer. Halk arasında “Hanın kızı” olarak bilinmesine rağmen, zamanının ünlüleri ona “Takımyıldız-krallık”, “Fatima’nın hizmetçisi-Hurşidbanu” adını vermesine rağmen, kendisi “Natavan” lakabını seçdi. Bunu herkes biliyor. Ancak kimse şairin “Eksik” takma adı altında şiirler yazdığını bilmiyor. Bunu J. Tağıyev’in Geysu hanım’ın sohbetlerine dayanan kitabından öğreniyoruz. Yazar, mutlu bir kadının kaderini yaşayamamış, bir yavrusunu kayp eden, diğerinden uzak kalan anne olarak yaşayan ve pek çok hayali gerçekleşmeden bırakılmış bir şairin “Eksik” mahlasıyla yazabilmesinin mümkün ve inandırıcı olduğunu savunuyor.

“Han kızı…” kitabının “Cavanşir hanedanının söz insanları” bölümlerinde Hurşidbanu Natava’nın şair akrabaları anlatılmaktadır. Kaynak olarak Natavanın büyük araştırmaçılarından Beyler Memmedovun kitapları gösterilir.  Yazar şöyle anlatıyor: “Azerbaycan’da Latin alfabesine geçişten sonra kültür tarihimize damgasını vurmuş yazarların eserleri devlet düzeyinde yeniden yayınlanmaya başlandı. Ancak bunlar henüz çok az. Yeni nesil tarihimizin ve edebiyatımızın bu yönleriyle ilgili gücümüz yeteceyi kadar tekrar aynaya bakmamız gerekiyor. Birçok şairimiz ve yazarımız gibi Hurşidbanu Natava’nın hayatını yeniden gözden geçirmeye büyük ihtiyaç var.”

Hurşidbanu Natava’nın diğer araştırmacıları gibi J. Tagiyev de Hurshidbanu’nun hayatında ve çalışmalarında henüz ele alınmamış birçok karanlık noktanın olduğu görüşünde. Yine de zaman kaybetmeden Cavanşirlerin torunlarından bir şeyler öğrene biliriz.

“Son söz” bölümü ise Hurşidbanu Natava’nın kuzeni Geysu hanımın hayatı hakkında geniş bilgiler içermektedir. Burada kuzeni Vahid Javanşirov ve torunu Azer Tağıyev’in hatıraları yer alıb.

Bu arada: Kitabın yazarı Cemil Tağıyev 1931 yılında Zengilan ilçesine bağlı Ashagi Gayali köyünde doğdu. Orta öğrenimini ilçe merkezindeki okulda tamamladı. 1948-50 yıllarında Nahçivan Devlet Muallimler Enstitüsü’nü, ardından Azerbaycan Pedagoji Enstitüsü’nün dil ve edebiyat fakültesini (dışarıdan) bitirdi.

Öğretmenlik mesleğine bölgenin Şayifli köyü okulunda başladı. 58 yıllık pedagojik kariyerinde genellikle müdür yardımcısı ve müdür olarak çalıştı.

Zengilan’ın 1993 yılında ermeni silahlı kuvvetleri tarafından işgal edilmesinden sonra Bakü’nün Nesimi ilçesine yerleşti. İlçedeki 46 numaralı ortaokulun rusça bölümünde Azerbaycan dili öğretmeni olarak görev yaptı. 2016 yılında hakkın rahmetine kovuşdu.

Bu kitap, 19. yüzyılın ikinci yarısında Zengilan ilçesinin Şarikan köyünde yaşayan Aşık Muhammed Baghba’nın hayatı ve eserleri hakkında “Rus ortaokullarında Azerbaycan dilinin öğretimi konuları” ve “Anılardan oluşan kitap” adlı ders kitaplarından sonra yayımlanıb. Bu, Cemil Tağıyev’in okurlarla üçüncü buluşması oldu.

30 yıllık bir sürenin ardından, Şuşa’nın duşmanın soğuk bakışlarının pençesinden kurtulması gibi, Hurşidbanu Natava’nın ruhu da kurtuldu. Özgür ruhların karşısında saygı duruşundayız. Natava’nın sarayının Hanın kızının evi olarak restore edilmesinden sonra, birçok değerli eserler gibi, Camil Tağıyev’in “Hanın kızı …” kitabının birkaç kopyasınında  oraya gönderileceğine inanıyorum.