Romanya’nın Genç Türk Şairi Hayat Memiş

 ŞAİR HAYAT MEMİŞ/ ROMANYA

12469443_10208883134664856_6216410530134509071_o 13174158_10209750521386879_2106310191698219233_n 14199520_10210870227818840_321405075730893854_n HAYAT MEMEİŞ2

Yalnızlığımı paylaştığım bitmeyen geceler

Ve sebeb-i hicran anlatan nağmeler,

Hiç bitmeyecekmiş gibi gözükse de varlıkları,

Zaman gerekince koyuyor noktaları…

Dr. Şemsettin Küzeci

Şair Hayat Memiş 1990’da Romanya’nın Köstence şehrinde doğdu. 2009’da Köstence’deki “Mircea cel Bătrân” Ulusal Koleji- Matematik-Fizik bölümü mezunu olduktan sonra, aynı yıl itibariyle kazandığı ve halen 5. sınıf öğrencisi olduğu Bükreş ”Carol Davila” Tıp Fakültesi’nde örgencilik hayatına devam etmektedir.

İlkokul 4.sınıf itibariyle il derecesine, 7. sınıf itibariyle ise Ulusal etaplarına katıldığı Türk Dili ve Edebiyatı Olimpiyatlarında çok sayıda birincilik kazanmasıdır. İlk Türkçe şiirini 14 yaşında yazmakla beraber bunun devamında gelen şiirleri Romanya’daki Türk Birliğinin dergilerinde, Romence şiirlerini ise “Zari Alb Astre” dergisinde yayınlanmıştır.

 

Eserleri;

-Yıldızlarla dertleşmek, 2005

-Bir damla mutluluk, 2006, Türkçe ve Romence

-Düş Bahçem, 2007

-Gönül Masalı, 2007

 

DUDAKLARIMDA BİR YÜREK SIZISI

Çağırıyorum, mutluluk! Gel… Yaklaş bana!

Aradım seni senelerce denizde, dalgada

Daldım, kendimi unutarak sonsuzluğuna

Ve bulmaya çalıştım bir umut sandallarda

 

Onlar da benim gibi kaybolmuşlar burda

Dillerinde yanan o eski ruhlu şarkılarla

Berraklığı arzuladılar şiddetli sularda

Unutularak onları saklayan anılarla

 

Anlamsız tek nakarat geçmişi süsleyen

Ve sonsuzluğa uzanan umutla beslenen

Yıpranmış sevdalardan haber bekleyen

İzlerdir o sandallara suskunlukla seslenen

 

Ve vurulmuşlar bu limandan o limana

Kapılıp güzel masallar fısıldayan rüzgârlara

Benim gibi unutulmuşlar… Soruyorlar bana

Umut bağlasınlar mı Güneş’li yarınlara?

 

Benim gibi engin denizlerde kaybolmuşlar

Yollarından izlerini silmiş sert rüzgârlar

Gözlerim avunmaya çalışır… Alın yazısı

Ve dudaklarımda keskin bir yürek sızısı…

 

HAYATTAN BİR ADIM ÖTEDE

Hayatın hızla yanımızdan geçişini izleriz

Geleceği değil, hep geçmişi tercih ederiz

Geçmiş kilitsiz eski sandık, karanlıkta saklı

Her saniye yankılansa bile aklımızda adı

 

Adım adım izler bizi soğuk gölgeleri

Çekmez üzerimizden siyah gözlerini

Kaçmak isteriz bazen, sonra vaz geçeriz

 

Zamandan kaçarken ya da ona doğru yürürken

Aynı zamanda nefret ederim geçmişi özlerken

Uğraşmak anlamsız kaçış yok yağmurlardan

Çağırmamız nafile Güneş kendiliğinden doğar

 

Gülümseyelim yeter, ısıtsın yorgun yüzlerimizi

Şevkatli kollarıyla kurutsun ıslanan ümitlerimizi

Sonsuzlukta mutluluğu aramaya lüzûm yok

Çünkü sevgi hayattan bir adım ötede…

 

 

YAǦMURLU GÜNLER

 

Güneş doğduğunda sokağımıza

Hiç batmayacağını zannederiz

Sonra da ışığı gölgeler sardığında

Karanlığa kabullenmek istemeyiz

 

Sönerken umutlarımız gökyüzünde

Çaresizliğimizi bir kez daha anlarız

Koyu hüzün sisleri beliriz gözlerde

O zaman kendimizle başbaşa kalırız

 

Bulutlar kaparken ay ışığının yolunu

Yaşarız hüznümüzü başbaşa kendimizle

Sonsuz gecelerde ararız sonsuzluğu

Aslında sonsuzluğumuz kalbimizde

 

Düşünceler aklımıza çember olurken,

Hayatımız film misali geçer önümüzden…

Dört yanımızı kaygılar, endişeler sararken,

Zaman zamansız geçer geçmişimizden…

 

Anlamayız neyin ne olduğunu güzün

Yapraklar yaşlı yaşlı, sararır, dökülür

Hayatımızın baharına doğarken hüzün

Hatıralarımız oya gibi sandıktan sökülür

 

BOŞ ÇERÇEVE

 

Senden bana kalan: hatıralar sandığı

Ansızın çıkıp gidişin kalp ağrısı

Resmimiz ve güzel günlerin anısı

Tek bir umut bile yok, kalmadı…

 

Kilitlenmişim yalnız kafesime,

Kavgalarım hep kendimle…

Sitem eder dururum sensizliğe

Aslında umudum yok dönmene…

 

Bazı şeyler çoktan bitmişti belki

Seninki oyun, sevgiydi benimi

Her şey sandığın kadar basit değil ki

Oyundan ibaret olmamalıydı bizimki

 

Sıra sana da gelecek mutlaka

Devranın dönmediğini sanma

Bir gün farkına vardığında

Sakın benim için ağlama…

 

Senin yalan mutluluğun resimden

Seni silip gitti evdeki çerçeveden

Bir anı bile bırakmayıp o günlerden

Senden vaz geçtim, doğrusunu istersen…

 

ŞEHİT ANNESİNE ŞİİR

 

Gözlerinin ışığını koynundan alıp,

Aslan gibi tek oğlunu senden koparıp,

Seni geceler boyu ağlatıp,

Nasıl kıydılar böyle bir gence, nasıl?

 

“Şehit oldu başınız sağolsun” deyenlere,

İnanmadın o zaman sana haber verenlere

Sonra gördüğünde sana can katanı

Tutamadın yüreğinin kan ağlayışını, gözyaşlarını

 

Birden aklına geldi, onun evden çıkışı

“Askerim ben, anne!” mutluluk haykırışı

Her kelimesinde gözyaşı saklı mektupları,

Ve şimdi karşında duruyor cansız canın

 

Hayattaki tek kazancın,

Tek umudun, tek oğlun

Hayallerindeyse torunların

Olamadı, vatan sevgisi üstün çıktı

 

“Ne geçti ellerine? Kıydılar oğluma

Canıma, tek göz ağrıma

Kefenine sarılmak mıydı nasip bana?

Onu kendi ellerimle gömmek mi toprağa?

 

Ah, oğlum, yiğidim, helal olsun

Bu vatan uğruna her şeyim

Senin kanın bayrağımıza renk olsun,

Şimdi dünyada sensizim…”

 

Kendini avutmak istiyorsun

Avunmak neye yarar?

Ana yüreği bu, yanar,

Gözyaşı bu, sel olup akar.

 

Resmi her gece koynunda

Dargınsın uykulara

Senin kalbinse oğlunla

Kara toprağın altında

 

Gözyaşların dinmez, durmaz,

Kalbin tek ifadesi başkaları anlamaz

İnsana kimse ana gibi yanmaz

Eski anılar uslu durmaz…

 

Cehennem’i yaşıyorsun yeryüzünde

Yanıp kavruluyorsun acı alevlerinde

“Ben olmalıydım onun yerinde” diyorsun

Neye yarar? Can bedenden geçti… Ağlıyorsun…

 

 

SEVGİ İLE BAKTIǦIM SENSİN

 

Siyahları giymiş şehrime doğarken gece

Günahlarım, korkularım çıkar aheste aheste

Gözlerim kapanır, hiç bir şey göremezken

Aydınlanır yasları gözlerine bakarken

 

Başköşelere yerleşirken yürek sızım

Yutkunduğunda suç sözlerimi aklım

Kaybolurum aklımda, söylemem sevgimi

Sesini duyunca, tekrar bulurum kendimi

 

Hatırlayınca sensiz geçen uzun günlerimi

Bulutlar bağrında saklarken Güneş’imi

Yağmur yağar o zaman düşüncelerime

Sonra sen gelirsin gün gibi gecelerime

 

En dondurucu ayazını salarken yalnızlığım

Donarken damarlarımda akan hayatım

Derin rüyasına daldığım sensin

Ve… Isıtır kanımı nefesin…

 

SEBEB-İ HİCRAN

 

Ucu kırık bir kalem ile bir kâğıt,

Karşımda sessiz sessiz yakıyor ağıt

Aynı tatsız meze yine masamda

Yaşlı anılar kıvranır olur mezarlarda…

 

Yosun tutmuş kalbimin süslü odaları,

Umutları götürmüş bir sonbahar rüzgârı,

Sabırla eriyen bir sigara külü

Ve aklımda düşünceler türlü türlü…

 

Mahvolmuş hayaller ve mutluluklar,

Kaderine boyun eğiyor insanlar,

Eski fotoğraflarda arıyorlar geçmişi,

Mazinin mühürü basıldı… Bitti işi…

 

Yalnızlığımı paylaştığım bitmeyen geceler

Ve sebeb-i hicran anlatan nağmeler,

Hiç bitmeyecekmiş gibi gözükse de varlıkları,

Zaman gerekince koyuyor noktaları…

 

HİÇ BİR ŞEY DEǦİL OLDUǦU GİBİ

 

Aynı nefesle, eskisi gibi bir yürekle

Korku tanımayan, engel görmeyen

Denizlere sıgmayan bir dalgayla

Geldim, aynı yere, belki bir adım öne

 

Zirveler değil bana uzak görünen

Ne bulutlar, yağmurlarını esirgeyen

Ne onların ardında saklanan Güneş

Bana hic birşey değil olduğu gibi eskiden

 

Sözlerin anlamından yoksun kaldığı

Sevdaların tılsımından ayrıldığı

Şimdilerde dinlemiyorum şarkı sesi

Eskisi gibi değil kemanların çaldığı

 

Geleceğimin geçmişinden soyundu

Hayallerim, hüsranlarım susturuldu

Sustular ben onlara sağır oldukça

Ağır bulutlarımı rüzgâr kovdu…

 

PAZARTESİYDİ

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi,

Seni kendim gibi, aramadan buldum

Tükendiğinde bir damla umudum

Seslerimi bastırmıştım, sustum

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi,

Ve bir ışık göründü dağların ardında

Cesaretle süzüldü kilitli dünyamda

Penceremi Güneş’e kapatmıştım oysa

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi,

Emanet ettiğimde baharına gözlerimi

Yalın ayaklarıyla yürüyen titrek kalbimi

Sardın serinlerinlerinden korur gibi…

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi,

Yıldızların böyle anlamlı baktığını

Gecede ayın inci gibi parladığını

Farkettiğimde rüzgârın şarkısını

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi,

Şiirlerle süslendiğinde dudaklarım

Kalemle dans ettiğinde parmaklarım

Martı gibi özgür olduğunda aklım

 

Sana geldiğimde bir pazartesiydi.

Öksüz bırakıldığında şiirlerim

Parmaklarımı bıraktığında kalemim

Bir pazardı, sonbahardı ve ben gittim…

 

KALEMİM

 

Zamanın tırmaladığı ellerimde çizgiler

Fenerini söndürmüş umudumun keder

Yalnızlığı yüreğime dikmiş kaderin iğneler

 

Bayramlarım saklandı çocukluğuma

Anılardan haber yok… Sandıklarda

Noktalar kondu uzun sonsuzluğuma

 

Güneş ışığı bile terketti odamın duvarını

Çiçeklerimi soldurdu bir sonbahar ruzgârı

Ben ise sessizlikle besliyorum içimin haykırışını

 

Anlamı itirildiği için sükünete bürunse sözlerim

Hüsranlar tüketse de mürekkebini kalemimin

Son damlası ebedî atar umudu kalbimin…

HAYAT MEMİŞ

 

 

 

Previous articleTürkmen Dava Adamı İhsan Hamit Demirci Hakka Yürüdü
Next articleRomanya İzlenimlerim
Dr. ŞEMSETTİN KÜZECİ Araştırmacı, eğitimci, gazeteci, şair, yazar Şemsettin Küzeci; 1965 yılında Kerkük’te doğdu. 1989 yılında Musul Üniversitesinden mezun oldu. 5 Yıl Kerkük’te lise öğretmenliği yaptı (1992-1996). Kerkük Televizyonu, Bağdat Türkmence radyosunda “gençlik ve spor” programları hazırlayıp sundu (1992-1995). Yazılarını Bağdat’ta Türkçe yayınlanan “Yurt” gazetesi, “Kardeşlik ve Birlik Sesi” dergilerinde yayınladı. 1993 yılında Irak rejimi tarafından tutuklandı. Üç ay Tikrit muhaberatında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. 2015 yılında Musalla Lisesinde Lise öğretmeni olarak çalıştığı mesleğinde kendi isteği üzerinde Kerkük’te emekliye ayrıldı. 1996 yılında siyasi nedenlerden dolayı Irak’ı terk ederek Türkiye’ye yerleşti. 1999 yılında Irak Türkmen Cephesi Türkiye temsilciliğinde Basın Yayın ve Enformasyon Şube Müdürü olarak çalıştı (1999-2003). Kerkük Gazetesi'nin Türkiye temsilciliği ve Türkmeneli TV’de muhabir, programcılığı ve haber müdürü olarak çalıştı (2005-2009). 2008 yılında “Irak Basın Tarihi” üzerine Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema bölümünde “Osmanlı’dan Günümüze Irak’ta Basın Tarihi” konulu yüksek lisansını ve 2010 yılında Hollanda'da Global Lahey Üniversitesinde “Irak Televizyonları” üzerine doktorasını yaptı. 2009-2019 yılları arasında Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi'nde Basın ve Kültür Müdürü, 4 Şubat 2019 ile 14 Temmuz 2020 tarihleri arasında (ORSAM) Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde Türkmen ve Medya uzmanı olarak görev yaptı. 16 Temmuz 2020 tarihinden beri Türkmeneli Vakfı Başkanlığından basın danışmanı olarak görev yapmaktadır. Sürekli basın kartı sahibi olan Küzeci, aynı zamanda Kerkük Gazetesi genel yayın yönetmeni ve Türkiye temsilcisi görevini sürdürmektedir. 2020 yılından beri Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şb. Yönetim kurlu üyesidir. Irak Türklerini; Türkiye, Türk dünyası ve uluslararası faaliyetlerinde gerçekleşen onlarca kongre, kurultay, konferans, bilgi şöleni ve toplantılarda temsil etti. 400’ye yakın uluslararası hizmet, takdir, teşekkür, onur belgesi, plaket ve ödül almıştır. 2006’da Irak, Azerbaycan ve Türkiye ile ilgili yapmış olduğu ilmî ve edebî çalışmalarından dolayı, Azerbaycan’da VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi tarafından kendisine “Fahrî Doktora” Payesi verildi. 2022 yılında da Türk Dünyası Akademisi tarafından kendisine “Fahri Profesörlük” Unvanı verildi. Küzeci’nin bazı eserleri ve yazıları Arapça, Azerbaycan Türkçesi, İngilizce ve Rus, Özbek, Kazak dillerine tercüme edilmiştir. Basılmış 60 adet eserinden bazıları; Suçum Türk Olmaktır, Kerkük şairleri, Irak Basın Tarihi, Türkmeneli Edebiyatı, İçimizdeki Kerkük, Kerkük Soykırımları, Kerkük’ün Mili Şairi Mehmet İzzet Hattat, Kerkük’ün Efsane Sesi Abdülvahit Küzeci, Nevruz Çiçekleri (Türk Dünyası Kadın Şairleri), Ortadoğu’da Türk Katliamları, Sinan Sait, Türkmen Milli Takımı, Şehit Hüseyin Demirci (Tembel Abbas), Sarmaşık Duygular, Osmanlıdan Günümüze Irak’ta Türkçe Dergiler, Kerkük’ten Azerbaycan’a, Horyatlarım, Kerkük Katliamı, Telaferli Felekoğlu, Kerkük’ten Sesleniş, İçimizdeki Kerkük, Telafer Şairleri… İletişim: www.skuzeci.com skuzeci@gmail.com (+90) 533 255 26 60