Suriye ile 5.5 Yıl Geciken Uzlaşma mı?

Suriye ile 5.5 Yıl Geciken Uzlaşma mı?

Prof.Dr. Celalettin Yavuz

Rus Büyükelçi Karlov 19 Aralık’ta Ankara’da katledildikten bir gün sonra Türk, Rus ve İranlı yetkililer Moskova’da “Suriye’de barışçı çözümü öngören bir zirve”de barış umudu aşıladılar. Ortak bildirinin ilk maddesinde “çok mezhepli, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını, birliğini ve toprak bütünlüğünü tamamen desteklediği”ni kabul ettiler. Türkiye, Suriye’de “Arap Baharı”nın başından beri Esad rejimine destek veren Rusya ve İran’la uzlaşınca, Esad’la barış umudu arttı. Keşke bunun için 5.5 yıl beklemek ve Rusya’nın kucağına oturmak mecburiyetinde kalmasaydık!

24 Kasım 2015’te düşürülen Rus uçağı ve yönetilemeyen Rus politikası ile epeyce irtifa kaybettik. Aslında yönetilebilir durumdaki uçak krizinde diplomasi faciası yaşadık. Bugün artık Rusya Devlet Başkanı bile uçağın düşürülmesinde o günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun “Uçağı düşürme emrini ben verdim!” şeklindeki cevabına inanmıyor.

Madem uçağı düşürme emrini vermedin, o halde ne diye diklenirsin? Diklenilmesine itirazım var ama madem diklendin, daha sonra ne diye yan çiziyorsun? Devlet tutarlılığı nerede?

15 Mart 2011’de “Arap Baharı” ile başlayan, sonra iç savaşa, en sonunda çok tuhaf bir vesayet savaşına dönen Suriye’deki gelişmeleri çok yakından izleyenlerdenim. Arap Baharı sonrası yazdığım ve 2012 başlarında yayımlanan “Arap Baharı ve Ortadoğu’da Kırılan Fay Hatları” adlı ortak kitabımda Suriye bölümünü yazmıştım. Kitabımda Türkiye’nin Suriye politikasındaki 180 derecelik dönüşünü ve “Esad ya gidecek, ya gidecek!” yanlışlığını eleştirmiştim.

Bu kitaba ilaveten 2011, 2012 ve sonrasında Hatay yerel basını ile bazı internet gazetelerinde yazılan çok sayıdaki köşe yazılarımla da AKP iktidarının Suriye politikasını kesin hatlarıyla eleştirip, olması gerekenleri belirttim. Esad’ın zaten bilinen bir diktatör, Suriye’nin ise demokratik bir devlet olmadığını AKP yöneticilerinin anlamamasını eleştirdim.

Libya’daki askeri üssünü “Libya Baharı” sonrası kaybeden ve bir daha dönüşü mümkün olmayan Rusya’nın, Sovyetlerin mirasçısı olarak “küresel güç” hayalini sürdürdüğünü hatırlattım. Rusya için Suriye ve Tartus üssünün Akdeniz’de tutunacağı son can halatı olduğunu defalarca hem yazılarımda, hem de ara sıra çıktığım Tv ekranlarında paylaştım.

2011 ve 2012 yıllarında yazdığım Suriye konusundaki yazılarımı bulamıyorum. Ama 2013 ve sonrasına eriştim. Buna göre 2013’te 19, 2014’te 20, 2015’te 19 köşe yazısı yayınlamışım. 2015’te 7 Haziran Genel Seçimlerinde Hatay 2. Sıra milletvekili adayı olduğum, daha sonra da terör konuları ağırlık kazandığından Suriye konusunda fazlaca yazamadım. 2016 yılında ise bu yazıyla birlikte Suriye üzerine yazdığım köşe yazısı sayısı 35’e ulaştı.

2011-2016 döneminde araştırmaya dayalı ve bilimsel özellikli 5 ayrı makalem de Devlet Dergisi’nde yayımlandı.

Suriye üzerine konferans ve panellerde yaptığım konuşma ve değerlendirmelerin sayısını hatırlayamıyorum. 14-15 kezden aşağı olacağını sanmıyorum. Ayrıca bazı Türk, Rus, Alman, Çin ve Arap Tv’leri ve dergileri için verdiğim röportajlar da var! Özellikle memleketim Hatay’da ilgili gazeteciler cemiyetleri vasıtasıyla basın açıklamalarım da var!

Bu yazılar, konuşmalar, açıklamalar ve röportajların hemen hepsinde Rusya faktörüne, demokrasinin parmağı şıklatınca gelmeyeceğine, bölgede Türkiye’yi rahatsız edecek derecede genişleyecek istikrarsızlığa, bu gelişmelerin Rusya, İran başta olmak üzere Türkiye ile diğer ülke ilişkilerine hasar vereceği, mülteci akınına uğranılacağı, mülteci sayısı arttıkça Türkiye’de iç istikrarın zarar göreceğini, terörün tırmanacağını vs’yi hatırlattık. Ama biz yazdık, biz söyledik, biz dinledik!

Son Söz: Suriye politikasında krizin başlangıcından beri “Rusya’nın kucağında” da olsa ilk kez iyi yoldayız. Tabii devlet adamları Esad’a yeniden çakmaya başlamazsa! Artık “dünyaya posta koyan” değil, milli çıkarlarımızı gözeten sağduyulu devlet adamları istiyoruz.