Türk Şairi Yahya Kemal Beyatlı ve Kerküklü Şeyh Fâiz’in Raksiyelerini Değerlendirme

Türk Şairi Yahya Kemal Beyatlı ve

Kerküklü Şeyh Fâiz’in Raksiyelerini Değerlendirme

Ata Terzibaşı

Raks konulu manzumelerin sayısı, ister Türkiye’de olsun ister Kerkük’te, bir hayli kabarıktır. Ama bunların iki tanesi göze batan görkemli eserlerdir.

Biri kerkük’te yazılmış, öbürü Türkiye’de…

Ünlü Türk Şairi Yahya Kemal Beyatlı’nın (1884-1958) “Endülüs’te raks” başlığı altında yazdığı manzumesi yanında Kerkük’lü Şeyh Fâiz’in (1834-1997) “raksiye” kasidesi önem taşır.

Her iki manzime bir bakıma fikir, içerik ve özel olarak müfredat cihetiyle aynı değerdedirler. İnsan bunları dikkatle izledikte bir nevi tevarüd-i hatır neticesinde ortaya çıktıklarını sanar!… Ama tevarüd-i hatır bir mısra veya bir beyitte görülür.

Bu iki manzume zımnen birbirinin benzeri olduklarından bunda bir etkilenme olayı söz konusu olabilir.

Fâiz, yaş itibariyle Beyatlı’dan elli yıl büyük olması hasebiyle onun “Endelüs’te rakıs” şiirini görmüş değildir. Buna göre onunla etkilendiği söylenemez. Ama aksi hâl akla gelebilir.

Faiz’in sofiyane şiirinde rakkasın güzellik unsurlarından nurlu yüz, sürmeli göz, Kevser dudak ve tûba boyunu yansıtan şu:

Yüzü Enver gözü ekhel lebi Kevser qedi tûba mısra ını, Yahya Kemal, şu benzeri mısralarında şöyle dile getiriyor:

Gül tenli kor dudaklı kömür gözlü sürmeli Yine Fâiz’in,

Oyunda gezmesini gör Elinde yazmasını gör

O gözler süzmesini gör ki aldı din ü himanı

Ve:

Ele aldıkça çarpara eder her halbi sad para

Bêle sardıkça tennûre yakar tennüre bdn canı

Beyitlerinde geçen “yazma” ve birinci “tennüre” Beyatlı’nın aşağıdaki beyitinde “şal” olmuş, “çarpara” sözü de “zil” diye saptanmıştır. “Eder her halbi sad pare” ibaresiyle “her kalbi dolduran” sözleriyle ifade edilmiştir.

Göz kamaştıran şala meftun eden güle

Her kalbi dolduran zile her sineden “ole”

Bizce –vezin hususu bir yana- Yahya Kemal yukarıdaki beyitinde “zil” yerine Fâizin “çarpara”sını, Fâiz de onun “zil”i ni kullanmış olsalardı daha uygun olurdu. Nitekim Endülüs aktiristine çarpara, tekke erine zil yaraşır. Ancak Beyatlı’nın memdûhü kadın olduğundan beşerî vasıflarla yansıtılmış, fâiz’in memdûhü ise tarikat eri olmak hasebiyle tasavvufî vasıfla simgelenmiştir.

Böylece de Fâiz şiirini rumuzlu biçimde, Yahya Kemâl de düşündürücü olarak söylemişlerdir.Beyatlı’nın aynı beyitindeki “ole” sözü herhalde İspanyolcaya Allah lafzından geçmiştir.Seyircilerin bizde de olduğu gibi sanatçıya yüksek sesle bravo ve yaşa anlamında topluca kullandıkları nidâdır. Fâiz de daha önce seyircilerin coşkusunu “hayran” ve “kurban” nidalarıyla belirtmiştir.

Ele naz ile alır dêf dêfe naz ile çalır kef

Seyirciler saf eder saf bu hayrânı o kurbânı

Gönüller cümle hayrânı revanlar cümle kurbânı

Cigeerler cümle biryânı zebanlar hep sena-hânı

Faiz’in yirmi üç beyitten oluşan kasidesinin tamamını “Kerkük’lü Faiz…” kitabında (c.2, s.139, 141, Kerkük, 2008) açıklamalı olarak saptamış olduğumdan burada tekrar etmeye gerek görmüyorum. Beyatlı’nın dokuz beyitten oluşan şiirinin tamamını ise daha önce yazmamış olduğum için buraya aktarıyorum.

Endülüs’te raks

Zil, şâl ve gül, bu bahçede raksın bütün hızı

Şevk akşamında Endülüs üç def’a kırmızı

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir,

İspanya, neşesiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,

İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri.

Herhangi istemez güzümüz şimdi aldadır;

İspanya dalga dalga bu akşam bu şâldadır.

Alnında halka halkadır âşüfte kâkülü,

Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü,

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir;

İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi,

Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi (*).

Gün tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli.

Şeytan diyor ki sarmalı; yüz kere apmeli.

Gözler kamaştıran şâla, meftun eden güle,

Her kalb dolduran zile, her sineden “ole!”

                                               ***

(*) Bu beyit, kaili meşhûl şu Farsça beyit ile zimnen etkileşmektedir:

Şair, yukıdaki beyitiyle, raks eden memdûlü-na hitaben şöyle diyor:

Ceylan koştuğu esnada ürkmeyi, durmayı ve dönüp bakmayı senden öğrendi.