Vefatının 10. Yılında Kerkük’ün Milli Sanatçısı Abdülvahit Küzeci

Vefatının 10. Yıldönümünde Kerkük’ün Milli Sanatçısı

Abdülvahit Küzeci

Dr. Şemsettin Küzeci*

 

 Doğumu

Irak Türklerinin milli ses sanatçısı Abdülvahit Küzeci, 1925 yılında Kerkük Musalla-Çay mahallesinde doğdu. Küzeci soyadını baba mesleğinden almıştır. Küzeci kelimesine oğlu eki 1956 yılında Türkiye’ye geldiğinde kendisine verilmiştir. Aslında soyadı Küzeçi’dir. Küzeçi de testici anlamına gelmektedir. Kerkük televizyonunda ve Bağdat Türkmence radyosunda çoğunluk olarak Küzeçi soyadı kullanılmıştır. Hatta TRT THM repertuarında kaynak kişi gösterilen bazı türkülerde bile Küzeci olarak kullanılmıştır. Biz de bu çalışmamızda en doğrusu Küzeci olarak soyadını kullandık.

Eğitimi

Eğitimine İmam Ahmet Mahallesinde Molla Hamdi Cami’sinde Molla Hamdi Efendi Sakallı yanında Kuran’ı Kerim okuyarak başladı. 7 yaşındayken Kuran’ı Kerim’i hatmetti ve tecvit öğrendi.

1932 yılında Kerkük Kalesinde Kildan (Muhammediye) İlkokuluna yazıldı. Kuran’ı Kerim’i hatmettiği için birinci sınıfın tüm kitaplarını su gibi okuyan Küzeci, hocaların dikkatini çekti.  Onu hemen 2. sınıfa koydular. Okulda müzik öğretmeni Namık Efendi Küzeci’nin sesini beğendiği için onu her gün sabah sınıfa girmeden önce Küzeci’ye Kemençesiyle ona eşlik Türkçe marş okutuyordu. Onlardan: “Haydi, hizmet ister bu vatan” ve “Anam beni doğurdu, yollara yolladı”. Okulda Molla Sabır’ın büyükoğlu ve Dr. Mustafa Sabır’ın abisi, Fazıl’ın de sesi güzel olduğundan dolayı Küzeci ile birlikte okul münasebetlerinde beraber marş okurlardı. Okul’da 2 sınıf Müslümanlar için bir sınıfta Hıristiyanlar için tahsisi edilmiştir. Küzeci Kuran-i Kerim okuduğunda yan sınıfın kapısından Hristiyanların sınıf hocası Papaz Efendi onu durup dinlerdi. Küzeci’nin sesine adeta bayılırdı.

Okul’da müzik hocası Namık Efendi’nin destek ve teşvikiyle ilk kez kemence eşliğinde Kerkük hoyrat ve türkülerini seslendirdi. Okul çalışmaları Küzeci için sanatta ilk adım oldu. İlkokulu bitirdikten sonra ortaokula Merkeziye’de başladı. 1944 yılında ortaokuldan mezun olduktan sonra Kerkük Petrol Şirketinde teknisyen olarak işe başladı. 1945 yılında Behice Hatunla evlenen Küzeci’nin 5’i Erkek (Mehmet, İhsan, Murat, Ahmet, Cengiz) ve 5’i Kız (Leyla, Runak, Cumbut, Perihan, Songül) 10 çocuğu vardır. 

Sanatı

Küzeci’nin, sanatla tanışması öncelikle babası Hacı Ahmet Rıza Küzeci sayesinde olmuştur. Babası güzel davudi bir sese sahip idi. Sesinin helheleli(zılgıtlı) olması, Segâh makamından çıkan Kesük hoyratını çok güzel bir şekilde ifa edermiş. Küzeci, yaz tatillerinde 3 ay boyunca babasının çalıştığı işyerine gidip yanında çıraklık yapardı. Babası çalıştıkça hoyrat ve makam okurken, Abdülvahit’te babasından makam ve hoyrat usullerini sorarmış, hangi hoyrat hangi makamdan çıkar, öğrenmeye çalışıyormuş. Ayrıca Küzeci, çocukken çok ağlarmış, annesi ile babası bir seccade üzerinde ona  “Fatma Ana” beşiğinde yapıp ve babası da ona hoyrat söyleyerek uyuturmuş. O hoyratlardan biri de:

Yer yedi

Asman birdi yer yedi

Neçe bin qahramanı

Felek büktü yer yedi

İşte böylece Küzeci’nin ilk rehberi babası olmuştur.

Reşit Külerıza, Topal Hame, İzzettin Nimet gibi Kerkük’ün usta sanatçılarından ve Diyarbakırlı Celal Güzelsesi’ten dinlediği makam, hoyrat ve maniler ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca, Mısır’dan Muhammed Abdülvahap ve UM Külsüm, Türkiye’den Münir Nurettin Selçuk ve Irak’tan Nazım Gazali gibi sanatçıları yakından takip eden Küzeci, Molla Taha ve Molla Sabır gibi Makamşinas’lardan aldığı makam ve mevlit dersleri sayesinde Kerkük’te düzenlenen Mevlidi Şeriflerin en iyi Kuran-i Kerim, tenzile ve ilahi okuyan ismi olmuştur.

Küzeci, 10–11 yaşındayken mevlidi şerifleri takip ederdi. 1940’larda Kerkük’te iki mevlit grubu dini törenler düzenlerdi. Biri Molla Taha diğeri ise Molla Sabır’ın grubu idi. Abdülvahit Küzeci onlarla birlikte tenzile okurdu ve okuduğu makam, hoyratları babasından sorduğu gibi Molla Taha ve Molla Sabır’dan ilahi, tenzile usullerini sorarmış. Makamların girişi, bitişi ve tenzile’leri iyice dinlermiş, eve gittiğinde aynısını tekrarlayıp hafızasına kaydederdi. Küzeci, hoyrat ve makamları birinci derecede babası ve Molla Sabır ile Molla Taha’dan öğrendi.

İlk Müzik Grubu

1944 yılında girdiği Kerkük Petrol Şirketinde Dayı Kadir, Mehmet Kalayı ve İlham Merdan ile birlikte bir müzik ekibi kurdu. Kerkük hoyrat ve Türkülerini okuyarak yaymaya başladılar. Eskiden Kerkük’te düğün ve münasebetlerde müzik aletleri olarak darbuka ve iki kaşık bazen zurna çalınırdı. Büyük evlerin yan taraflarında köşk ve hazne var idi. Düğün ve münasebetlerde Kadınlar orada otururdu. Her düğünde oynayan Allev Ekmekçi de başına testi koyup oynarmış. Abdülvahit Küzeci de bir köşede oturup bunları dinlerdi. Hele hele Reşit Külerıza, İzzettin Nimet’i hiç kaçırmazdı.

Bazı hoyrat okuyanlar ve sanatçılar hoyratı ağızdan ağza alırlarmış, hoyratların adlarını, hangi makamdan hangi hoyrat çıkar, çoğu zaman bilmezlermiş. Makam ve hoyrat usullerini ancak mevlit şinaslar bilirdi. Abdülvahit Küzeci ve arkadaşları bu müzik grubunun kurmalarındaki amaçlarından biri de hoyrat ve makamların adlarını tespit etmek, hangi makamdan hangi hoyrat çıkar. Ayrıca Kerkük müziğini Türkiye ve diğer ülkelere tanıtmak istemişlerdir. Bu amaçla müzik grubu kuruldu. Grubun ses sanatçısı Abdülvahit Küzeci, müzisyenleri Udi Mehmet Kalayı, Kemancı İlham Merdan, Darbuka çalan Dayı Kadır ve daha sonra ses sanatçısı Sati Köprülü’yü de aralarına alarak, Kerkük Petrol Şirketinde çok sayıda konser ve özel geceler düzenlemişlerdir. Ayrıca, düğün, sünnet, nişan, nikâh ve özel münasebetlerde sayısız konser vermişlerdir.

Kerkük’te Kızılay(Hilal-El-Ahmar) açıldıktan sonra Fahrettin Ergeç, Abdurrahman Kızılay, Ali Kaleli, Sami Celali ve Tahsin Cömert gibi sanatçıları gruplarına alarak, gruplarını Kızılay grubu olarak ilan etmişlerdir. Türkmen öğrencilere burs sağlamak ve bazı muhat ailelere yardım etmek amacıyla Kızılay adına birçok geceler düzenlemişlerdir.

1950’lerde Kerkük Petrol Şirketinin Babagürgür salonunda önemli bir konser düzenlemişler. Orada Bahattin El- Naip Küzeci’yi takdim etmiştir. Küzeci birkaç hoyrat ve türkü söyledikten sonra geceye gelen İngiliz yetkilileri Küzeci’nin sesini çok beğenmişler. Personelimiz arasında böyle yeteneklerin olduğunu bilmiyoruz. Demişler. Türkmence bilmemelerine rağmen Kerkük hoyrat ve türkülerini çok sevmişler. Bu gecelere Kerkük’teki hükümet yetkilileri, Kerkük Valisi, Belediye Başkanı ve aileleri ile birlikte önemli şahsiyetler katılıyorlarmış.

Babagürgür bir qızdı

Kerkük üste yıldızdı

Aç gözüv dünyaya bax

Gece deği gündüzdü

 

Irak Türklerinin Kültür Elçisi ve Londra’da BBC Radyosu

1952 yılında Kerkük Petrol Şirketi tarafından Londra’ya kursa gönderilen Küzeci’nin, orada BBC radyosu Arapça bölümü için Kuran-ı Kerimden ayetler, bir Arapça makam ve Türkçe servisi için de bazı Kerkük Türküleri banda alma fırsatı olmuştur.

6 aylık kurs için Londra’ya gönderilen Küzeci’nin Kerkük’te Aziz Abdülvahit isminde bir arkadaşı(daire müdürü) Küzeci ile BBC’de çalışan Iraklı Aziz Basri’ye verilmek üzere bir mektup ve 2 paket hurma göndermiştir. Küzeci bir gün bir İngiliz’den BBC Radyosunu sormuş oda tarif etmiş, Küzeci BBC’ye uğrar, Aziz Basri’yi sorar. Hiç görmediği orta yaşlı bir adam gelmiş, tanışmışlar, mektupla hurmayı adama vermiş. Adam da onu BBC’nin bodrum katına indirmiş. Kafeterya’da oturmuşlar,Mektubu okudukça Abdülvahit Küzeci’ye bakıp, gülüyormuş, Abdülvahit Küzeci sormuş efendim neden gülüyorsunuz benimle ilgili bir şey mi yazmış acaba… Aziz Basri de sen sanatkârsın, Kuranı Kerim okuyorsun. Türkçe ve Arapça mama da okurmuşsun. Küzeci demiş, “ama ben profesyonel değilim amatörüm. Müziği severim. Kendim Petrol Şirketinde çalışıyorum. Londra’ya eğitime geldim”. Tamam demiş sizin için burada bir program yapalım. Küzeci’yi almış, BBC radyosunda Arapça bölümüne Hasan Kerimi isminde birisiyle tanıştırmıştır. Kısa bir prova yaptıktan sonra, Iraklı Mahmut Abdülvahap üslubu ve Mısır usulü Yusuf Süresiyle Lokman süresinden 3 ayet Kerim ve Maruf El-Rısafi’nin bir şiirini Lami makamında okuyup kaydetmiştir. Arapça kayıt işleri bittikten sonra Türkçe servisine Refik Bey’in yanına yönlendirmişler. Türkçe servisinde “nardıvannan tıkır mıkır” ve bazı hoyrat havaları okumuştur.

Böylece BBC radyosu Küzeci’nin sesinden her gün akşam hem Kuran-i Kerim ayrıca, Arapça ve Türkçe bölümlerinden hoyrat ve türküler veriliyordu. Bu duruma Irak hükümeti ve Kerkük Petrol Şirketi yetkilileri çok sevinmişler.

Irak’a dönüşünde Abdülvahit Küzeci’yi hava alanında Kültür elçisi gibi resmi bir şekilde karşılamışlardır.

Irak Mamam Yarışmasında Birinci Oldu

1953 yılında bir eğitim kursuna katılmak için Bağdat’a giden Abdülvahit Küzeci, tesadüfen orada Irak Makam yarışması düzenleniyormuş. Yarışmada Küzeci’nin hayranı olduğu sanatçılardan biri Mısırlı Muhammed Abdülvahap Jüri heyeti başkanı olduğunu duyunca Küzeci, hemen yarışmaya katılmaya karar verir. Yaklaşık bir ay boyunca devam eden elemeler sonucu Abdülvahit Küzeci alnımın teriyle o yarışmada birinci olmuş. İkinciliği Irak Makam üstadı Yusuf Ömer kazanmıştır. Muhammed Abdülvahap, Küzeci’yi yanına çağırmış, “Gel seni Mısıra götürüyüm. Senin parlak bir geleceğin olur. Hem de orada çok meşhur olursunuz. Dünyaya açılırsınız”. Demiştir. Küzeci ise, çok özür dilemiş, ben Irak’ta Kerkük’te yaşamak istiyorum ayrıca halkıma buradan hizmet etmeyi arzu ediyorum. Demiştir. Kerkük’e karşı sevgisini bu hoyrat ile ifade ederdi.

Yüzdı yara

Sinemde yüzdı yara

Kerkük’ün bir daşını

Değişmeme yüz diyara

İlk Taş Plak’ı Kerkük’te Doldurdu

1953 yılında Kerkük Belediye Başkanı Şamil Yakubi Küzeci’yi çağırmış, Küzeci’yi makamında ağırlayan Yakubi,“Kerkük hoyratlarını çok severim, Amerika’da Şahin Yakubi adında bir kardeşimin Yakubi adında bir Plak şirketi vardır. Sizin bu Kerkük hoyrat ve türkülerini bütün dünyaya tanıtmak için size iki plak yaptırmayı düşünüyorum.” Küzeci de çok sevinmiş. Hemen olur demiştir.

Ertesi gün İlham Merdan, Mehmet Kalayı ile birlikte Küzeci’nin evinde mütevazı bir stüdyo kurup ilk plak çalışmasına başlamışlar. 2 plaklık hoyrat ve türkü kaydettikten sonra, Belediye Başkanı Kardeşine Amerika’ya göndermiş, 1954 yılında 78 devirli 2 taş plak olarak basılmış ve piyasaya çıkmıştır. Artık Kerkük türküleri bütün dünyaya yayılmıştır. Birinci Plak’ın birinci yüzünde “zalım zalım”’ı hoyratı yer almıştır.

Zalım zalım…

Çimeni,

Su gögertmiş çimeni,

Dağlarda bir lalaydım

Qopartı yolçı meni,

Deryahta balığıydım

Çekti kullapçı meni

Havada bir quşıydım

Endirdi torçı meni,

Dağlarda ceyranıydım

Vurdu bir avçı meni

Büktü köreye qoydu

Ğaddar Demirçi meni

Ağ gümüşe dönderdi

Zalim altunçi meni,

Gelmişem yarı elinnen

Çi yarı gör, çi meni.

Plak’ın öbür yüzünde ise, “Ay dolanaydı gün dolanaydı” türküsüne yer verilmiştir. İkinci plak’ın birinci yüüznde bir Muhalif hoyratı ve ikinci yüzünde ise, “Altın üzük yeşil qaş” türküsü yer aldı. Kerkük hoyrat ve türkülerinin taş plaklara taşınması, bir toplumun folkloru, kültürü, medeniyeti ve sanatının var olması demektir. Bu taş plaklar halkın çok hoşuna gitmiş ve Küzeci ile arkadaşlarına da büyük bir moral olmuştur. Yine yıllarda Küzeci Kerkük’te o dönem askerliğini yapan büyük usta sanatçı Abbas Cemil, İlham Merdan ve Dayı Kadır ile 2 adet taş plak doldurmuştur.

Irak İçişleri Bakanı Sait Kazzaz Ziyareti

1940’ların sonunda ve 1950’lı yılların başında Kerkük’te düzenlenen musiki geceleri hiç kaçırmayan ve Küzeci’nin sesinin hayranı olan Kerkük Valisi Sait Kazzaz Bağdat’a atanır. Orda Irak İçişleri Bakanı görevini alır. 1954 yılında Abdülvahit Küzeci ile Dayı Kadır tebrik için gittikleri Bağdat’ta makamında karşılanırlar. Bakan “ben sizin hoyratlarınız ve türkülerinizi çok özledim. Beni bu güzel duygulardan mahrum ettiler. İyi ki geldiniz sizi çok özlemiştim.”der.

Küzeci de hemen bir istekte bulunur. Efendim, Kürt kardeşlerimizin kendilerine özel bölümleri vardır. Bizim neden Türkmence bölümümüz yoktur. Sorar. O dönemde Irak radyoları İçişlerine bağlıydı. Bakan Sait Kazzaz hem telefona sarılır. Abdülvahit Küzeci için acil olarak Türkmence olarak hoyrat ve Türkler kaydedilsin Bağdat radyosu yetkililerine talimat verir. Döner Abdülvahit Küzeci’ye der, Türkmence bölümünün açılması için elimden geleni yapacağım. Şimdi siz radyoya gidin orada senin için bazı kayıtlar yapsınlar. Türkmence bölümü açılana kadar bunları halka sunacağız. Der.

Bağdat Radyosunda İlk Türkmen Sesi Küzeci ve Udi Cemil Beşir

Aynı gün Bağdat radyosuna giden Küzeci ve Dayı Kadır, orada Radyo yetkilileri Aziz Şellal ile Hakkı El-Şibli tarafından çok sıcak bir şekilde karşılanırlar. Aziz Şellal der, “Sayın Bakan sizden övgüyle bahsetti. Sesinizi çok beğenmiş, bizden sizin için ne gerekirse yapmamızı istedi. Bütün imkânlarımızı sizin için seferber edeceğiz… “Dedi.  Küzeci ile Dayı Kadır çok mutlu olmuşlar. Onları Müzik şefiyle Cemil Beşir’e teslim etmişler. Küzeci Cemil Beşir ile orda ilk kez tanışmıştır. Cemil Beşir Küzeci’ye sormuş. Ne okuyacaksınız? Küzeci de 5 hoyrat bir gazel. Demiş, nasıl olur hepsini bir günde provasız okuyabilirimsiniz. Demiş, her hoyratı 5 dakika prova yapıp okurum. Demiş.  Ne olursa olsun okuyacağım, böyle fırsat bir daha gelmez içinden düşünmüştür Küzeci…

Cemil Beşir müzisyenleri çağırmış, Küzeci bakmış, müzisyenler kendisine çok hürmet ediyorlar. Sanki onu tanıyorlarmış.  Daha sonra anlamış ki, Cemil Beşir müzisyenlerden Tahsin İbrahim ve Muhitinin Amır’a demiş ki, “Kerkük’ten bir sanatçı gelmiş, Kerkük hoyratlarını okuyor, çok güzel sesi var. Onu İçişleri Bakanı göndermiş, Sesini bakan da dinlemiş ve beğenmiştir”. Hemen provalara başlamışlar. Okudukça Küzeci’nin sesi açılmaya başlamış, Cemil Beşir ve müzisyen arkadaşları çok mutlu olmuşlar. 5 hoyrat bir gazel okumuş. Ama Cemil Beşir’in başka bir mutluluğu var imiş, Küzeci onu daha sonra öğrenmiş. O da Küzeci’nin sesini beğenmiş çok nadir bir sesimin olduğunu Küzeci’ye anlatmıştır.

Bağdat Radyosu Kürtçe bölümünde kaydettiği bazı hoyrat ve türkülerden çargâh, hicaz makamı, muçala hoyratı ile “ay dolanaydı”, muhalif hoyratı ile “hızmav dudağ üstüne esmer” ve beşiri hoyratı ile ilk defa “evlerinin ögü yonca” yı okumuş, zaten bu türkü de o dönem Türkiye’de çok meşhur idi. Küzeci’nin Bağdat radyosunda Kürtçe bölümünde kaydettiği türkü ve hoyratlar her Cuma günü Kokteyl isminde bir program içerisinde yayınlanıyordu. Daha sonra Bağdat radyosunun genel akışı içerisinde verilmeye başlandı. Küzeci “gerçekten Cemil Beşir’in usta bir müzisyen olduğunu gördüm. Daha sora anladım ki, Cemil Beşir ve kardeşi Münir Beşir’i Türkiye’de tanıyorlar. Üstatları meşhur Türk müzisyeni Şerif Muhittin Targan imiş. Cemil ud çalardı, kemence çalardı. Artık, benimle arkadaş oldu hem çok samimi olduk.  Daha sonraki yıllarda Cemil Beşir’in müzik eşliğinde Çakmakçı taş plak firması için 3 adet taş plak Bağdat’ta doldurduk”.

Irak Televizyonu Açılışında Küzeci Türkmence Hoyrat ve Türkü Okudu

1956 yılında Irak’ta devlet Televizyonunun açılışında Arap, Kürt sanatçıların yer aldığı programda Irak devlet yetkilileri Abdülvahit Küzeci’yi çağırmışlardır. Küzeci de yanında Abdurrahman Kızılay da götürmüştür. Orada ilk kez canlı olarak Türkçe Türküler okumuş ve Abdurrahman Kızılay ile birlikte de ilk defa düet yapmıştır.

 Küzeci’nin Taş Plakları

Abdülvahit Küzeci,1954–1969 yılları arasında 14 adet Pakistan malı Aştarfon, 6 adet İsveç malı Çakmakçı, 4 adet ABD malı Yakubi, 1 adet Yunanistan malı Beşirfon ve 1 adet Türk malı Sesfon olmak üzere toplam 26 adet 45 ve 78 devirli taş plak doldurmuştur. Bu taş plakların doldurulmasında müzisyen olarak Dayı Kadır, İlham Merdan, Mehmet Kalayı, Cemil Beşir, Abbas Cemil ve başkaları görev almışlardır. Ayrıca, Abdülvahit Küzeci’nin oğulları Mehmet ve İhsan, kardeşi Abdulilah, kızı ve öğretmenler enstitüsünün bazı bayan öğrencileri koro olarak yer almıştır.

Türkiye’ye İlk Ziyareti

Abdülvahit Küzeci, 1956 yılında Türkiye ilk ziyaretini Kerküklü Araştırmacı Yazar Av. Ata Terzibaşı ile birlikte yaptıAta Terzibaşı’nın anlattığına göre “İlk önce Gaziantep’te Gülşehir Palas otelinde indik. Otelin altında bir eğlence mekânı varıymış, orada o gece ilk kez Küzeci Türkiye’de sahna aldı”.

Ata Terzibaşı, gazino patronu ile anlaşmış, sunucu aramızda bir Kelkitli sanatçı vardır. Anons etmiştir. Daha sonra anlaşılmış ki, Kelkit değil Kerküklü sanatçıdır. Hem gazino patronu hem de dinleyiciler Küzeci’yi çok beğendiler. Hatta Patron Küzeci’ye demiş kaç gün daha Türkiye’de kalacaksınız. Küzeci de yarın İstanbul’a gidiyorum. Patron demiş bir hafta kalıyorsan eğer seninle bir kontrat yapalım bir haftalığına bizde türkü söyle… Küzeci hayır demiş. Teşekkür etmiştir. Oranın yerli bir sanatçısı Patronun Küzeci’ye karşı ilgisini ve dinleyicilerin coşkusunu görünce hemen Küzeci’ye yaklaşır ve sorar, hocam siz burada devamlı mı çıkacaksınız? Küzeci de hayır ben gezmeye gelmişim. Yalnız bu gece buradayım. Demiş. Meğerse Küzeci’yi çok kıskanmış kendisine rakip olacağını düşünmüştür.

TRT Ankara radyosunda Yurttan Seslerin şefi, Sivaslı Müdür Muzaffer Sarısüzen, yardımcısı Osman Özdenekçi ve Mustafa Geceyatmaz ile tanışmışlardır. Küzeci ve Ata Terzibaşı güzel karşılamışlar. TRT Radyosunda okumak çok zor olmasına rağmen,  2 program yapmışlar. Biri canlı diğeri paket, Küzeci o anları şöyle anlatıyor: “Benim için stüdyo ayarladılar.  Bir nota tahtası yaptılar.  Provaya başladık. Sanki bu müzisyenler yıllardır benim için müzik çalıyorlar. Bizim havaları o kadar güzel çalıyorlar ki, insana büyük moral veriyordu. 2 program yaptım. Birisi Pazar günüydü. Diğeri ise Çarşamba günü, “Yurttan Sesler” programında canlı okudum. Canlı da biraz zordur. “Ay Dolanaydı”, “Hanım Hanım” daha bir kaç türkü okudum.”.”

Muzaffer Akgün de Küzeci’yi bir gün evine davet etmiş, Okuduklarını taype almış “Güzele bak güzele”, “aman güzel oğlan”, “çakmağı çak”, “halhale verin geline” ve “evlerini önü yonca” türkülerini okumuştur. Bu türkülerimiz daha sonra her zaman olduğu gibi Türkiyeli sanatçılar tarafından tutturulmuştur. Dinleyiciler de Kerkük Türkülerine büyük ilgi ve haz göstermiştir.

Yurttan sesler programı yayınlanırken İstanbul Marmara Gazinosundaki Türkmenler, heyecanlanmışlar, coşmuşlardır. Kol kaldırıp oynuyorlarmış. İlk defa Kerkük’ün sesi hoyratları oradan duyuluyordu. TRT Ankara radyosunda canlı yayın bittikten sonra, danışmaya inen Küzeci ve Arkadeşi Ata Terzibaşı, bakmışlar bir sürü genç onları danışmada bekliyor. Onları görünceler, işte Kerküklüler geliyor. Demişler. Önce Ata Terzibaşı merdivenlerden aşağı inmiş, hemen Ata Beyi omuzlara almışlar. Ata Terzibaşı ise bağırıyor. Ben Abdülvahit değilim. Küzeci’ye işaret ederek, Abdülvahit budur. Bu defa Abdülvahit’i omuzlara alıyorlar.

Büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılanmışlar. Gençlerin kimi diyormuş benim babam Kalalı, kimi Sarıkahya’lı kimi de Musalla’lı olduğunu söylüyorlarmış.. Hepsi Osmanlı zamanından beri Türkiye’de kalmışlar. “Kerkük havaları ve hoyratlarınız her zaman dedelerimizi anımsatıyor bize” demişler. Ankara macerası böylece bitmiştir. Ertesi gün İstanbul‘a gelen Küzeci ve Terzibaşı sıcak bir şekilde Türkmenler tarafından karşılanmışlardır.

Perihan Altındağ Abdülvahit Küzeci’yi Aldatmış!

30 Ağustos 1956 tarihinde 30 Ağustos zafer bayramı münasebetiyle İstanbul’da bir gece düzenlenmişti. Irak Türklerinin önde gelen şahsiyetlerinden Enver Yakupoğlu Küzeci’yi geceye şeref misafiri olarak davetini sağlamıştı. Gazetecilerin yoğun olduğu bir gecede Yakupoğlu sahneye çıkıp, Abdülvahit Küzeci’yi hem seyircilere hem de basına tanıttırmıştır. Kerkük’ten usta bir sanatçı misafirimizdir… Demiştir.

Müzisyenlerle hiç prova yapmayan Küzeci’nin sahneye çıkış sırası saat 22.30 iymiş. Küzeci’ye yarım saat süre vereceklermiş. İstanbul’daki Türkmenler ve Kerküklüler Küzeci’yi şevkle ve büyük heyecanla bekliyorlarmış. Zeki Müren ve diğerleri okurlar sıraları biter. Saatler 10.00’ı gösteriyordu Abdülvahit Küzeci ve arkadaşlarının masasına bir bayan yaklaşır. Ve der: “Pardon, Abdülvahit Küzeci Bey siz misiniz?” Sorar. Küzeci evet benim. Buyurun hanımefendi.

“Patron dedi aramızda yabancı bir ses sanatçısı var Kerküklüdür, Türkmen’dir. O da bu gecenin şeref misafiridir”. Der bu hanımefendi. Küzeci evet. Der. Benim Küzeci, “Ben Perihan Altındağ. Der. Küzeci de hemen eğilir elini öper ve der ben sizin sesinizi çok severim. Sizi çok dinlerim. Perihan Hanım Memnu olur. “benim sizden bir istirhamım olacaktı.  Sıram saat 11’de ama ben 10.30’u alsam senin yerine, sen benden sonra çıksan. İzin verir misiniz? Patron dedi. Abdülvahit razı olursa değiştirin”. Der Küzeci de hay hay, seve seve olur demiş. Kadın resmen Küzeci’yi kandırmış. Çünkü o biliyordu o bölgede elektrikler saat 23.00’te kesilir. Küzeci’nin Sanatçıya saygısı var. Nerden bilsin elektriklerin kesilmesini…

Perihan Hanım sahne alır bitirir. Sıra Abdülvahit Küzeci’ye gelir. Avukat Enver Yakupoğlu Küzeci’yi tekrar güzel bir şekilde takdim eder. İşte 1952 yılında Londra’da BBC radyosunda Türkçe hoyrat ve türküler okumuş, Kerkük’ün usta sanatçısı vs. Küzeci de havya girer büyük ölçüde moral bulur. Ancak sahneye çıkar çıkmaz elektrikler kesilir.  Mikrofon da kalmaz. Enver Yakupoğlu da olayı bilmiyormuş, anlamaz. Ne oldu falan dedi… Morali tamamen çöker gerçekleri daha sonra anlar… Küzeci sahneden inmez.

Müzisyenler der, Vahit Bey napalım. Vahit bey de der, sazların tellerini en sona kaldırın piyano seviyesine getirin. Müzisyenler, Vahit Bey nasıl başarırsın… Vahit bey bir de der, o arkada oturanlar öne doğru gelsinler. Hepsi öne geldi. Müzisyenler telleri piyano tabakasına akort ederler.

Küzeci başlar, o zamanlar Türkiye’de bir uzun hava varmış, Ezogelin diye. Küzeci de bir uzun hava; zalim zalimi okur. Millet coşar. Okuduğu meğerse Ezogeline benziyormuş. Bu halk coşar. Seyircilere acayip bir işler olur. Bir alkış kopar. Müzisyenler de az kalsın telleri kıracaklar. O gecenin programı Küzeci ile biter. Geceyi erken terk eden gazeteciler, Küzeci mikrofonsuz taksimde halkı coşturdu. Diye otele gelirler. Kimi fotoğraf çeker kimi vesikalık Küzeci’nin fotoğrafını ister. Ertesi gün İstanbul’daki Ulusal basın Küzeci ile ilgili çarşaf çarşaf manşetler atarlar… Enver Yakupoğlu, dargın dargın Küzeci’ye der. Hamdolsun. Bu şekilde bitti. Başımızı yüksek ettin…

 İstanbul’da İlk Kerkük Gecesi

1956 yılında Ankara’dan İstanbul’a gelen Küzeci, Türk Ocağında Türk dünyasının tanıtmış Şairi Yavuz Bülent Bakiler ve Kerküklü Av. Enver Yakupoğlu, İzzettin Kerkük, Necdet sevimli, Nefi Demirci, Kerkük’ten Ahmet Palasın ve Eskişehir’den Ahmet Erbilli’nin katkılarıyla ilk Kerkük Gecesini düzenlenmiştir. Böylece İlk “Kerkük Gecesi” İstanbul Eminönü’de yapılarak Türkmen tarihine geçmiştir. Küzeci’nin o gecede okuduğu içli hoyrat ve Kerkük türküleriyle büyük ses getirmiştir. Küzeci’den sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde Kerkük hoyrat, türkü ve varlıklarını yaymak ve tanıtmak amacıyla, Türk ve Türkmen sivil toplum kuruluşları, bazı belediyeler ve T.C. Kültür Bakanlığı ve TRT tarafından Abdurrahman Kızılay ile Mehmet Özbek ve Türkmen ve Türkiyeli sanatçılarının katılımlarıyla onlarca Kerkük Geceleri düzenlenmiş ve halede düzenlenmektedir.

 Türkiye’ye İkinci Ziyaret ve Nida Tüfekçi İkinci

Abdülvahit Küzeci, 1958 yılında Abdurrahman Kızılay ve Salah Bezirgân ile birlikte Türkiye’ye ikinci ziyaretini gerçekleştirmiştir. TRT sanatçıları Neriman Altındağ, tanınmış müzisyen Nida Tüfekçiyle TRT İstanbul radyosunda tanıştılar. Küzeci’nin birkaç türküsünü beğenmişler. Daha sonra Nida Tüfekçi Küzeci’yi evine davet etmiştir.

Nida Tüfekçi ile Neriman Altıdağ’a Küzeci’den bazı hoyratlar istemişler. Küzeci de vermiştir. TRT İstanbul Radyosu’nda Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, Hamdi Özbay ve Tuncer İnan gibi usta saz ustaları eşliğinde; Beşiri, Muçala, Muhalif, Yolcu, Ömeregele, Nobatçı, Matarı, İskenderi, Deli Hasanı, Mazan Hoyratlarını ve güzelim Kerkük bestelerini TRT’nin Bayan sunucusunun anonsuyla okumuş. Kerkük divanı ve gazeller, Türk dinleyicisinin belleğine yer almıştır. Ancak bazı Türkü’nün ritim ve müziği bakımından TRT müzisyenleri çok zorlanmışlardır. Nedeni de Kerkük türkülerinin genel olarak müziklerindeki ritim hızlı curcuna olarak bilinmektedir.

Türkiye’de ise, curcuna bilinmelte idi. Ancak Kerkük türkülerinin ritimi bu kadar hızlı olduğu bilinmemekteydi. O dönemin de TRT müzisyeni Yaşar Aydaş bir anoktotünde şöyle anlatıyor: “Hoca Abdülvahit Küzeci, okuduğu türkülerin bazı ritimlerini, özellikle de hızlı Curcuna’yı çalamıyorduk. Çok zorlanıyorduk. Biz müzisyenler türküye uygun bir ritim üzerine akort yapı, hoca da bize uymak zorunda kalıyordu”…

 Küzeci, Türkiye’ye her geldiğinde mutlaka TRT’yi ziyaret edip, Kerkük gecesi düzenlerdi. Bu ziyaretinde de Türkmenler tarafından bir Kerkük gecesi düzenlenir. Abdullah Avcı’nın kızı ile evlenen Ercüment Avcı’nın düğünü münasebetiyle İstanbul Taksim’de yapılan geceye çok sayıda İstanbul’da yaşayan Türkmenler katılır. Abdurrahman Kızılay da gecede hoyrat ve türkü söyler. O gece’den sonrası Abdurrahman Kızılay, Küzeci’ye der ki: “Abi, ben gerek hayatımı burada geçirdim. Ben Türkiye’yi çok sevdim”. Küzeci de Kızılay’a yardımcı olur. TRT’de Nida Tüfekçi ve diğer sanatçılara Kızılay’ı tavsiye eder. O günden bu güne Kızılay Türkiye’de Abdülvahit Küzeci’den sonra tanınan ikinci usta sanatçı olmuştur.

 Bağdat Türkmence Radyosunun İlk Ses Sanatçısı

1 Şubat 1959 tarihinde açılan Bağdat radyosu Türkmence bölümünde ilk ses sanatçısı Abdülvahit Küzeci’dir. Türkmen müziği Bağdat Türkmence radyosundan ilk defa Abdülvahit Küzeci’nin sesinden duyulmuştu. O Bağdat Türkmen radyosunun ilk ses sanatçısı unvanına da sahiptir.

Küzeci’nin Azerbaycan Türküleri Sevdası

Abdülvahit Küzeci Irak’ta yaşamasına rağmen Türk dünyası şiirini, edebiyatını ve müziğini de yakından izlerdi. Kitle iletişim araçları Irak’ta her ne kadar sınırlıymışsa da müziğin evrensel olduğunu deyimi tezimizi doğrular niteliktedir. Küzeci’nin sanatı bölümünde anlattığımız kişilerden ilham aldığını bir kez daha vurgulamak zorundayız. Bu bağlamda Küzeci’nin Azerbaycan şiiri ve müziğine ayı bir ilgisi var idi. Hem kök hesebiyle hem de ortak şiveden kaynaklanan nedenler olabilir. 1960’larda Azerbaycanlı Araştırmacı Yazar Porfessör Gazanfer Paşayev, Küzeci’yi Kerkük’te ziyaret eder, ona Azerbaycan şairleri ve santçıları hakkında önemli bilgiler vermiştir.

Küzeci’nin 1966 yılında hazırladığı “Küzeci’nin Hoyrat ve Besteleri” kitabında çok sayıda Azerbaycan şiirlerine beste yapmış ve sesine uygun olanları olan türküleri de seslendirmiştir. Beste yaptığı şiirlerin başında Azerbaycan’ın büyük şairi Samad Vurgun’un “Güle-Güle” ve bugünkü Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Beyin babası Resul Rıza’nın “layla balam a layla” şiirlerine beste yapıp okumuştur. Ayrıca, “ollam büyük qurbanı”,ey qız mene bax bax”, “vefasız”,”bir samaver almışam silenim yoxtu” anonim Azerbaycan türkülerini kendi sesiyle yorumlamış ve Bağdat radyosu, Kerkük tv, taş plaklar, TRT Ankara ve İstanbul radyolarından yayımlanmaktadır.

 Küzeci’nin Türküleri Azerbaycan’da

Abdülvahit Küzeci’nin okuduğu Kerkük türküleri Türkiye’den sonra Azerbaycan’a da taşındı. 1960–1970 yılları arasında Dr. Sinan Sait ilk kez orada Abdülvahit Küzeci’nin bazı türkülerini seslendirmiştir. Daha sonra ünlü Azerbaycan sanatçısı Nermine Memedova ile düet yaparak, birçok Kerkük türküsünü Azerbaycan devlet radyosunda seslendirdi. Ayrıca, Azerbaycanlı Sanatçı Zeynep Xanlarova, Aybeniz Haşimova, Balaoğlan Eşrefov, Seyfettin Çakmakçı ve daha birçok ses sanatçısı Kerkük türkülerini Azerbaycan radyo, TV, düğün ve münasebetlerde bugüne kadar okumaktadırlar. Ayrıca, Irak Türkmen kültürüne değerli katkıları bulunan Azerbaycanlı Profesör Gazanfer Paşayev ile Küzeci Kerkük’te buluşmuşlar. Azerbaycan radyoevine verilmek üzere Küzeci, onun için özel bantlar doldurmuş.

Azerbaycan ile Kerkük müziğinin aynı kökten olduğu şüphesizdir. Prof. Dr. Mahir Nakip bu konuya öyle açıklık getirmiştir.”Kerkük’te en yaygın olan Bayat makamı Azerbaycan’da aynı özellikleriyle mevcuttur. Muhalif ise Azerbaycan’da mevcut olmakla beraber melodik seyri, Kerkük muhaliflerinden farklıdır. Kerkük Havaları arasında yer alan Karabağ Havası da tamamen Azeri çeşinlidir. Kerkük’te okunan Karabağ havasına benzer melodiler bulmak mümkündür. Ancak, Azerbaycan’da okunan bir Karabağ Şikestesi vardır ki, Kerkük Karabağ’ı Havasıyla melodi benzerliği hiç yoktur.” Yine Nakip, konuyu Abdülvahit Küzeci’ye getiriyor. Küzeci’nin okuduğu türküler arasında “bir samavar almışam” Azeri türküsü ile Azerbaycan’da okunan “o yana dönder meni” Kerkük türküsünün dışında müşterek okunan türküler hemen hemen yoktur. Ancak, Kerkük türküleri arasında beş türkü vardır ki, çeşinleri Azeridir. Bu türküler şunlardır. “altın üzük yeşil qaş”, “ay bala bala”, “öllem öllem”, öleydim Allah öleydim”, baxar qapı zarınnen”. Azeri çeşinli bu beş türkünün hepsi Segâh perdesinde karar kılmakta ve Segâh çeşinisi özelliklerini göstermektedir.(Kerkük Türk Halk Musikisinin Tasnif ve Tahlili, 2001)

Küzeci, Azerbaycan’da Açılan Irak Türkmen Müzesinde

20 Haziran 2001 tarihinde Azerbaycanlı ve Irak’ın fahri vatandaşı araştırmacı yazar Profesör Gazanfer Paşayev tarafından Azerbaycan Nizami Gencevi Müzesinde 84mlik bir salonda açılan Irak Türkmen Edebiyatı ve Medeniyeti Müzesinde Ata Terzibaşı, Şakır Sabır Zabit, Abdüllatif Benderoğlu, Nesrin Erbil, Sinan Sait ve Abdülvahit Küzeci’nin eserleri ve büyük portreleri yar alıyor. Ayrıca, 1960’lardan buyana Irak’ta yayınlanan kitap, gazete, dergi, vs. yayınların müzede sergilenmiştir. Bunların yanında Kerkük ve Türkmen müziğinde kullanılan saz, def, darbuka, ney ve davul ile zurna müzede sergilenmektedir. Kerkük Türkülerinin ses ve görüntü kayıtları görsel müzenin görsel bölümünde yerini koruyor.

Abdülvahit Küzeci’nin TRT’deki Hoyrat ve Türküleri

1956 yılından bugüne kadar TRT’de yayımlanan Kerkük hoyrat, makam ve türküleri 1970 yılına kadar repertuara girememiştir. Kaynak kişisi Abdurrahman Kızılay olan“altun xızmau mülaim” türküsü” 14 no’yla ve 7 Haziran 1970 tarihinde TRT Türk Halk Müziği (THM) repertuarında kayıtlı olan bu türkü, ilk Kerkük türküsü olup, Nida Tüfekçi tarafından derlenmiş ve notaya alınmıştır.

Daha sonra kaynak kişi Abdülvahit Küzeci olarak gösterilen “haccı feracın kızısan” türküsü 24 Ocak 1973 tarihinde repertuar numarası 53 olarak, Yücel Paşmakçı tarafından derlenmiş ve notaya alınmıştır. 1970-2011 yılları arasında TRT THM repertuarında 68 Kerkük türküsü notası ile birlikte kayda alınmıştır. Bu türkülerin 25’inde Abdülvahit Küzeci kaynak kişi olarak gösterilmiştir. “qal’enin dibinde ve çaxmağı çax” türkülerinin ikinci varyantlarına notaya alınmıştır. Ayrıca bazı Türkülerin, müziği ve kaynak kişileri müzikten hiç alakası olmayan kişilerin adına hatalı olarak yazılmıştır.

Küzeci’nin Türkülerini Türkiye’de Kimler Okumuş

Türkiye’de Kerkük türkülerini ilk derleyen Nida Tüfekçi derlediği türkülerinin adeta yolunu açmıştır. Ardından Saniye Can, Neriman Altındağ Tüfekçi, Nezahat Bayram, Mehmet Özbek, Nurettin Çamlıdağ, Sevim Şentürk, Mustafa Geceyatmaz, Muzaffer Akgün, Abdurrahman Kızılay, Mehmet Özbek, Salih Turan, İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe, Orhan Hakalmaz, Siyahal, Azize Gürses,  Salahhatin Alpay, Hakan Ünal, Sabri Sabuncu, Seher Çağtay,  Adile Kurt Karatepe, Münevver Özdemir, Aysun Gültekin, Gürsoy Babaoğlu, Deniz Toprak, İhsan Ekber, Ahmet Tuzlu, Ömer Türkmenoğlu, Zara ve diğer TRT sanatçıları yıllarca Kerkük ve Abdülvahit Küzeci’nin türkülerini seslendirmişler ve bugüne kadar de büyük bir zevkle ifa etmektedirler.

Küzeci’nin Ödüllü Türküleri

1960’lı yıllarda Abdülvahit Küzeci’ye ait olan “çakmağı çak” türküsü başta Zeki Müren olmak üzere birçok Türk sanatçısı tarafından ifa edilmiş ve 2 yıl üst üste yılın türküsü seçilmiştir. 2002 yılında ise Küzeci’nin “kale’nin dibinde bir taş olaydım” türküsü Türkiye’nin tanınmış seslerinden türkücü Zara’nın albümünde yer almış ve yılın en iyi çıkış yapan Türküsü ödülünü kazanmıştır. Unutmayalım ki, 1980’li yıllarında Kerküklü Haba’nın  “beyaz gül kırmızı gül” türküsü de İbrahim Tatlıses tarafından okunmuş ve yılın en iyi çıkış yapan türküsü ödülünü kazanmıştır.

Küzeci’nin Okuduğu Türkülerinin Sayısı

2003 yılı öncesi Abdülvahit Küzeci’nin devlet (Kerkük) televizyonunda görüntülü olarak 50‘den fazla ifasının yanı sıra Bağdat Türkmence radyosunda 500’ün üzerinde Kerkük türküsünün kaydı bulunuyordu. Ayrıca, Bağdat, Erbil ve Musul Kardaşlık Ocaklarını her yıl düzenledikleri gece, konser, mezuniyet töreni ve çeşitli münasebetlerdeki konserler de özel kasetler doldurmuştur.

Irak’taki siyasi gelişmelerden kaynaklanan ve yağmalamaya maruz kalan devlet daireleri özellikle de 2003’ten sonra ABD ve koalisyon güçleri tarafından feshedilen Irak Enformasyon Bakanlığı ile Devlet Radyo ve Televizyon kurumunun bütün arşivleri yok edilmiştir. Küzeci ile birlikte diğer sanatçılarının eserleri ve görüntüleri tarih olmuştur.

Küzeci’nin Şairleri ve Mehmet İzzet Hattat

Abdülvahit Küzeci’nin okuduğu makam, hoyrat, türkü ve ilahilerin sözleri Kerküklü Türkmen Şairlerinden; Fuzuli, İzzettin Abdi Bayatlı, Muhammet Sadık, Mustafa Gökkaya, Şeyh Rıza, Osman Mazlum, Hasan Görem, Nesrin Erbil, Telaferli Felekoğlu, Necmettin Esin, Erşat Hürmüzlü, Şakır Sabır Ziraatçı, Remzi Hünkâr, Ahmet Otrakçı, Salah Nevres, Rıza Kamber, Abdülaziz Semin Bayatlı ve Azerbaycanlı Samet Vurgun, Resul Rıza ve Türkiye’den de Yunus Emre ve Âşık Veysel gibi ozanların şiirlerine beste yapıp okuyarak, Türk dünyası müziğine kazandırmıştır.

Bu şairlerin dışında Abdülvahit Küzeci’nin şairi olarak nitelendirebileceğimiz Milli Şair Mehmet İzzet Hattat, 1963 yılında komünistlerin üzerine yazdığı şiiri Küzeci’ye vermiş, komünistler gittikten sonra okunmasını istemiştir. Küzeci de o şiiri okumuş, ancak, Bağdat radyosu Türkmence bölümünde o kayıt bazı kişilerce yok edilmiştir. Makam ve hoyrat ile okunan gazelin sözlerini aşağıya alıyoruz:

 Sıxılma mihneti dünyaya ağlayan güler bir gün

Şikâyet etme talihten atılı meydanî hayata

Yıxılan bir köşeyi elbet felek memur eder bir gün

Gör bax bu felek yerlere yeksan etti binlerce sultanı

İflah olmaz zalim insanlar, yıxılır qasrı eyvanı

Emin ol ki, muvaffaq olmaz qısadır devranı

Elbette felek erdirir maqsudına ehli irfanı

 

Baba bugün

Kerkük’ten geçer xasa

Xasa batıbtı yasa

Kerkük’ü veren etti

Yâd ayağ basa bas

 

Kerkük’üm yaralıdı

Gök girip qerelidi

Her gelen hükmediri

Bilmiriğ haralıdı

 

Oyan Kerkük

Yaramı oyan Kerkük

Gün çıxtı el oyandı

Sen de bir oyan Kerkük

Abdülvahit Küzeci ve Selime Ahmet Kırdar(Kerkük Kızı)

Irak Türkmen müziğinin ilk kadın ses sanatçısı Kerkük Kızı,  Abdülvahit Küzeci tarafından teşvik edilip, birçok hoyrat ve makam uslularını öğrenmiştir. 1960 yılında Kerkük Belediyesinde muhasip olan Salih Efendi. Abdülvahit Küzeci ile Bağdat’tan gelen Müzisyen Cemil Beşir’i evine davet eder. O sırda Cemil Beşir ile Küzeci Kerkük’ün müzik durumuyla ilgili koyu bir sohbet içerisindeydiler. Onları bir sürpriz beklediğinden haberdar değiller. Salih Efendi yan odadan gelen bir sesi dinlemeye Küzeci ile Beşiri davet etti. Sakin bir havada yan odadan Bir Bayan sesi geliyordu. Sanki bir Sanatçının doğuşunun müjdesini veriyordu.

Cemli Beşir hemen Udunu eline alıp, telleriyle akort yapmaya başladı. İçeriden gelen ses Kerkük Kızı’nın sesinden başkası olamazdı. Böylece Kerkük Kızı Küzeci, Cemil Beşir ve eşinin desteğiyle Kerkük hoyrat ve türkülerini okumaya başladı. Aynı yılda Kerkük Kızılay salonunda yapılacak büyük bir konser için Kerkük Kızı hazırlandı ve konserde bir kadın olarak ilk kez hoyrat ve türkü seslendirdi. Daha sonra Kerkük Kızını Küzeci Bağdat radyosuna, Kerkük televizyonunda ve konserlerde önünü açarak sesini duyurmaya vesile oldu.

 Kerkük- Urfa Ortak Kültür(Dayı-Yeğen) İlişkisi

 Rivate göre, Osmanlı döneminde kerkük’te büyük bir sağlın ortaya çıkar, yüzlerce Kerküklünün ölümüne neden olur. Kerküklüler çevre bölgelerden doktor arayışına girerler. Bu salgını giderecek Urfa’da tek bir doktor varmış bilgine ulaşırlar. Doktoro Kerkük’e getirmek için Kerküklü bir heyet Urfa’ya gider, Urfa’lılar doktorun dönmemsinden endişe ederek, doktora karşılık olarak 40 Kerküklü genç rehin isterler. Kerküklüler 40 genç toplayıp doktoru Kerkük’e götürürler.

Urfalı Doktor Kekrük’teki salgın yok ettikten sonra, Kerküklüler Urfa’ya dönemsine izin vermemişler. Böylece Kerküklü 40 genç Urfa’da evlenerek, hayatlarına orda devam etmişlerdir. İşte bugün ortak kültür, sanat, folklor, urfu-adet, gelenek ve göreneklerimizin ortaklığı bu rivayete dayanmakatdır. Bugün Urfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba’nin dedesinin kerkük’lü olduğunu ve büyük olasılığla, 40 gençeten biri olduğu da şüphesizdir. Kerkük ile Urfa arasında kültürel bağlar yıllar öncesine dayanır. Dayı-yeğen ilişkisi ile bilinen bu yakınlık, müzik alanında daha net bir şekilde gözükmektedir. Hele hele Halk şiirimizin önemli bir türü olan Kerkük Hoyratları söz konusu olurken, insanın aklına ilk önce Abdurrahman Kızılay ile Urfalı Mehmet Özbek gelir. Bu iki sanatçı yıllar öncesi elele vererek, Kerkük türkülerini başta Türkiye olmak üzere Türk dünyasında ve Avrupa’da tanıtmaya vargüçleriyle gayret etmişlerdir

Abdülvahit Küzeci’nin Urfalılarla ilişkisi 1956 yılında başlamıştır. Bir akşam Ankara gençlik parkındaki gazinoların birisinde oturan Küzeci, Ata Terzibaşı, Adnan Şeker, Emin Aydemir ve diğer arkadaşları ile birlikte içip, çalıp çağırıyorlardı. Ata Terzibaşı ise içki içmediği için hesap ve ortamı idare ediyordu. Yan masadan garsonu çağırdılar. Garson gider, biraz sonra döner elinde bir şişe içki getirmiş, Terzibaşı hemen der. “biz istemedik bu nedir dedir”… Yan masadan Urfalı 5–6 kişi oturmuş, afiyet olsun diye Küzeci’nin masasına bağırmışlar. “Türküleriniz bizleri mutlu etti. Urfa ile Kerkük Türküleri birbirilerine çok benziyor, şerefine gönderdik”. Böylece Kerküklüler ile Urfalılar birlikte hoyrat ve türkü dolu bir güzel akşam yaşamışlardır.

Bugün Urfa’da hayatını sürdüren Urfa’nın saygı değer bestekarı Abdullah Balak Abdülvahit Küzeci’nin hayat ve sanat serüveni onun belleğinde kazılmış, bütün türkülerini dilinde destanlaşmıştır. Ayrıca Urfalı olup, Mersin’de yaşayan Hüseyin Yeşilgöz, Türk Halk Müziği hayran olan ve Abdülvahit Küzeci’nin makam, hoyrat ve türkülerini yıllardır araştırıp, derleyip, klip yaparak, başta TRT olmak üzere Kanal Urfa ve diğer TV ve radyolara sunarak ölümsüzleştirmektedir. 2011 yılında ise, Büyükfırat ailesinden Hüseyin Büyükfırat ile birlikte Urfa-Kerkük Dayanışma Platformu kuruldu. 08-12 Temmuz 2011 tarihileri arasında Urfa’da Uluslararası 1. Urfa-Kerkük Kültür ve Sanat Günleri düzenlendi. Bu adım iki şehrin ortak kültür ve sanatını yeniden canlandırarak büyük ses getirdi.

Küzeci’ye Hayranlık Duyan Urfalı Mehmet Özbek

Abdülvahit Küzeci, her yıl yaz günleri yıllık iznini alıp, 1 ay Türkiye’ye giderdi. Bir gün TRT’de Nida Tüfekçi, Küzeci’ye demiş ki, “Abdülvahit Bey Urfalı biri var. Urfa’da sizi radyodan dinlemiş, 11 yaşından beri seni çok merak ediyormuş. Kendisi de fakülte bitirmiştir. Orada müzik bölümünde okurmuş. Sizi görmek isterler, Karşıda Üsküdar tarafında bir evi vardır.” Kendisine telefon açar, der ki, “Mehmet o sevdiğin Kerküklü sanatkâr İstanbul’a gelmiş yanımdadır”. Özbek kısa sürede Radyoevine gelmiş, bir Küzeci’ye bakar bir Nida Tüfekçiye, daha sonra Küzeci’ye sarılır. Der vallahi sen Abdülvahit’sin, valla… İşte böylece Özbek ve Küzeci tanışmışlardır.

Mehmet Özbek Küzeci’yi bir gece evine davet eder. Sabaha kadar oturup, konuşurlar, hoyrat ve türkü okurlar. D günden bugüne Mehmet Özbek her platformda Küzeci’den övgüyle bahseder. Abdurrahman Kızılay’la Türkmeneli TV’de birlikte yaptıkları programlarda her konuşmalarında bunu der: “Bir gece Abdülvahit Küzeci ile evde oturduk sabahı pek açtık, bir baktık ezan sesi geliyor”. Küzeci de Özek’in sözünü doğruluyor. Diyor ki, “o gece Kerkük bestelerinden aklıma ne geldi okudum. Özbek’te gerçekten büyük bir kabiliyet var idi. Şiveleri bizim gibi. Hoyratımızı da güzel okuyor. O günden kendisiyle tanışıyorum. Her zaman onları hatırlarım. O da kusur koymaz her kesle bana selam gönderir. Hal ahtır sorar.” İşte dostluk budur…

Salih Turhan İle Abdurrahman Kızılay’ın Kitabı

Küzeci Salih Turhan ile nasıl tanıştığını şu şekilde anlatıyor: “bir gün Mehmet Özbeğ’i Kültür Bakanlığında ziyaret ettiğimde orada Salih Turhan’la tanıştım. Mehmet Özbek dedi ki, bu Salih Havala’dır. Kerkük’te de bir Salih Havala var idi. Özbek, onun adını Salih Havala koymuştur. 1991 yılında trafik hastanesinde kaldığımda Salih Turhan ve bazı sanatçı arkadaşları beni ziyaret ettiler. Hastaneye gelenler hepsi eğilip elim öptüler. Estağfurullah dedim. Dediler burada kal, başımızın üstünde yerin var. Çok Onurlandım. Ama ben kendi vatanıma, yurduma dönmeyi tercih ettim!”.

Küzeci sevam ediyor “Yine aynı günlerde Ankara’da Hüseyin Yüncü’nün evinde Salih Turhan, Abdurrahman Kızılay, Muhittin Özyardımcı, Sati Köprülü ve oğlum Mehmet ile birlikte bir akşam oturup birlikte meş etmiştik.

Kitaplarına gelince, o kitabı gördüm gerçekten de önemli bir kaynaktır. Bazı eksikliklerinin olmasına rağmen Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Havaları” kitabından sonra Kerkük Türkülerini kapsayan derli-toplu en geniş bir eserdir. Özellikle eserlerin notalarının verilmesi bu kitap önemli kılmıştır.

 Abdülvahit Küzeci’nin Oğlu Mehmet Küzeci

Küzeci’nin oğullarından Mehmet ve İhsan’da musiki kulak olduğu daha çocukken anlaşılmıştı. Mehmet ve İhsan Küzeci’nin 1954 yılında doldurduğu taş plaklarda koro olarak türkülerin kaydına katılmışlardır. Mehmet’in sesi babasının gençlik sesine çok benzer. Gençliğinde batı müziğine düşkün idi. Ancak babası onu batı müziğinden vazgeçtirdi. Hoyrat, makam ve Kerkük türkülerini okumaya teşvik ve destek verdi. Mehmet Küzeci babasının sözünü dinleyerek, hoyrat, makam yeteneğini geliştirdi. Babasının izinden gitmeye karar verdi. 1990’lı yıllarında Bağdat’ta düzenlenen bir festivalde ve güzel bir ortamda Usta müzisyen Münir Beşir’in de hazır olduğu gecede Kerkük müzik ekibi rast makamında “Bak gözüne bak gözüne” türküsüyle başlarlar, ardından Mehmet Küzeci şu hoyratı okur.

“Güzel ayaz

Xoş bulut güzel ayaz

Allah’a çox yalvarram

Nasibim güzele yaz”

 Seyircilerin coşkusuyla ilgi toplayan Mehmet Küzeci, neye rastladığını inanamadı. Hiç programda olmayan ve müzisyenler tarafından da akla gelmeyen bir ses, baba Abdülvahit Küzeci Mehmet oğluna karşılık verdi.

 “Güzel alma

Güzel bağ güzel alma

Alırsav bir asıl al

Bedasıl güzel alma”

Salonda âdete deprem olur gibi alkış koptu. Her kesi coştu ve taştı… Aniden gelişti. Mehmet Küzeci ve müzisyenlerin şaşkın bakışlarıyla yine usta durumu kurtardı. Hemen “güzele bak güzele” türküsü ile devam etti. Ekip tren rayları gibi yoluna devam etti. Abdülvahit Küzeci ise her zaman olduğu gibi, dilinden düşmeyen bir hoyratının gerçekleşmesi idi…!

Sil kini

Sen qalbivden sil kini

Bu can nanca qocalsa

Yeri geli silkini

TRT Önemli Bir Okuldur

Abdülvahit Küzeci 1956 yılında Türkiye’ye ilk ziyaret ettiğinde TRT’nin büyüklüğünü anlamıştır. Her zaman derdi ki, “TRT’nin varlığı bizim için çok önemlidir. Kerkük türkülerini önce Türkiye’ye daha sonra bütün dünyaya tanıttı. TRT olmasaydı Kerkük türkülerini kimse tanımazdı. Daha doğrusu Irak’ta Türk Varlığı da TRT yoluyla tanıtıldı. Aslında TRT bir okudur. Bu okuldan mezun olanlar da başarılı bir öğrencidir”.

TRT sanatçıları disiplinli, profesyonel ve sanatı bir meslek olarak benimseyen sanatçılardırlar. Türkiye’de yüzlerce sanatçı yıllarca TRT’de sanatçı olarak gözükmesi ve bir programda konuk olarak yer alması için ne uğraşılar vermişlerdir. Allah bilir bir de kendileri…

Tıpkı 1970’lerde Kerkük TV ve Bağdat radyosunda sanatçı olmak için uğraşı veren Türkmen sanatçılarının çektikleri zorluklar gibi…1956 yılında Küzeci TRT Ankara’ radyosunda “Yurttan Sesler” adlı canlı programında bazı bayan sanatçılar Küzeci için koro olmuşlar. Onlardan Saniye Can, Ali Akkılıç ve Nezahet Bayram vardı. O kadar disiplinli bir şekilde koroyu ifa ettiler ki, Küzeci’nin hayran kaldığını söylüyor.

2000 yılında Siyahal isminde bir sanatçı Küzeci’nin segâh makamından çıkan muhalif hoyratını seslendirmiştir.

Dağlar yeşil boyandı.

Kim yattı kim oyandı.

Qalbime ateş düştü.

İçinde yar dayandı.

Su septim ateş sönsün

Septiğim su da yandı.

Dağlar başı dolu qar

Benzim solup Xulqum dar.

Her gelen benzim sorar

Bilmez qalbimde ne var.

Küzeci Siyahal’ın meşhur olmamasına rağmen sesini çok beğenmiştir. Ayrıca bu muhalif hoyratı Sami Yücel’in sesinden de dinlemiş ve sevinmiştir.

2003’ten sonra Abdülvahit Küzeci

Nisan 2003 tarihinde Irak’ta dikta rejimin sona ermesi ve Irak’ın işgal edilmesi sonra Kerkük’e gittiğimizde kendisini evinde ziyaret edip, 15 Mayıs 2003 tarihinde kendisiyle özel bir TV programı yapacağımızın sözünü aldık. Yukarıdaki bilgilerin çoğunu yaptığımız program sonucu elde ettik. Kendisi çok mutlu ve huzur içerisindeydi. Kendisine duygu ve düşüncelerini sorduk:

“Kerkük’te halk toy ve düğünde, umarız bu mutluluk sonsuza kadar devam eder. Bir daha dikta rejim gibi bir rejim gelmez. Halk çok acı çekti. 1991 yılında dağlara düştüğümüzde, radyoevine geldik orada diyorlardı ki, Abdülvahit Küzeci, dağlarda çadır bulmuyor, yağmur altında kalmıştır. Doğru idi. burada Kerkük’te herkes kasır(saray) gibi evler bıraktı, dağlara düştü. Yanımıza geldiler benden hoyrat söylememi istediler. Mehmet oğlum da “Kalenin dibinde bir taş olaydım”’ bu türkü’yü okudu…

Bu Türkiye dinledi. TRT’de yayınladı.! Çok kimseler İran’a kaçtı. Bizim de dayanacak yerimiz anavatanımız Türkiye oldu. Çünkü “Türkiye, vatanım yok diyen, her Türkün vatanıdır”. Derler…Türkmenler birbirleriyle el ele vermeleri gerekir”. Dedikten sonra aşağıdaki hoyratları yürekten söyledi:

Daldasına

Bülbülün daldasına

Bu vefasız dünyanın

Bes sıxıl daldasına

Sen mene dalda olsav

Yad nedi daldası ne?

Yad eyler

Dostlar meni yad eyler

Ürek yananıv tanı

Her ne etse yâd eyler

Dem günü düşen dostu

Her zaman al yad eyle

Birbirimize yardım etmeliyiz. Zenginler fakır akrabalara yardım etmeli. Tuzlavular (Tuzhurmatu halkı) der:

Öziy den

Kuşlara ver öziy den

Çoğu dedi varlıyam

Ne apardı öziyden.

Biz de diyoruz ki:

Miskin başa ğam düşer

Çadır tapmaz dam düşer

Bunca malıvdan sene (zengin)

Sene onca xam düşer

 

Allah, inşallah sonumuzu iyileştirir. Türkiye hükümetinden çok memnunuz. Sağ olsunlar bizi hiç bir zaman unutmamışlar. Düşünmüşlerdir. Dedi.

Son olarak Küzeci bize bir olayı anlatacağını söyledi. Biz de programı o olayla kapattık. Bu olayı herkes dinlesin istiyorum. 13 yaşındayken rahmetli babamın ağzından dinledim. Babam birinci Dünya savaşında testiciydi(Küzeci). Çok adam da bilmez Küzeci nedir yani testici. Dedi ve hadiseyi anlattı:

“Birinci dünya savaşı sonrası gerçekleşen hakiki bir hadisedir. Osmanlı ordusunda topçu bir yiğit varmış, İngilizlere karşı 3 gün 3 gece İngilizlerin Kerkük’ü almalarına tek başına karşı koydu. Bazı hain kimseler onu İngiliz askerine ihbar etti. İngiliz ordusu uçak kaldırıp onun yerini vurdu. O da topunu dereye atıp, halkın arasına karıştı ve teslim olmadı.

İngilizler Kerkük’ü işgal ettikten sonra ikinci İntidap oldu. Musul’da mahkeme başladı. Daha krallık başlamadan İngilizler Osmanlı yanlılarını mahkemeye çekmiş, o adamı da tutuklamışlar. İngiliz subayı sormuş adama, sen nerelisin. Demiş Irak’lıyım. Arap mısın demiş, yok Kerküklüyüm Türkmen’im. Eee demiş sen niye bize zarar veriyorsun Türklere böyle destek veriyorsunuz. Demiş hükümet Türk’tü. Siz kâfirsiniz. Biz’de İslamiyet’te var ölsek şehit oluruz cennete gideriz. Demiş. Böyle kalafatlı böyle cesur…

İngiliz subayı demiş, hakkında idam kararı çıkmış, sen bize çok zara vermişsin. Ama seni tek bir şey kurtarır. O da Arap olman. Arap olsan seni af ederiz. Sen söyle Arap’ım ben seni şimdi affederim. Adam elini kulağına koyar ve der:

Ben ciğerden kebabam

Bir vefasız xarabam

Qanım Türk, dilim Türkmen

Nece diyim Arab’am.

İngiliz subayı da demiş onu hemen idam edin ve idam etmişler. Adamın Kerkük’te de taziye kurulmuştur. Maalesef son zamanlarda çok adam kendi menfaati için kendisi para verdi ve Arap oldu… Selamımı bütün Türk milletine iletin. 1956 yılından 1980’lere kadar, benim orada çok hatıralarım vardır… Bu hatıraları unutmayın, unutmasınlar ve unutturmasınlar…” dedi.

Kerkük’te Abdülvahit Küzeci Makam Evi

İnsanlar hayatıyken onurlandırılmalıdır bence… Bir sanatçı veya bir aydın insan ölümünden sonra ancak değeri biliniyor. Hâlbuki bazı kimseler var ki, yaşamaları boyunca da değerleri milyonlarca mıskal altından değerlidir. Küzeci o insanlardan biridir. Küzeci için 1990’lardan sonra Kerkük’te kurulan Kerkük makam evindeki salonu Abdülvahit Küzeci’nin adı verilmiştir.

Ayrıca Küzeci “Makam Uzmanı” olarak orada görevlendirildi. Bugün o makam evinde ve bizzat o salonda yüzlerce genç makam öğrenmiş ve Küzeci’den ders almışlardır. Yaşlı, genç demeden onlarca genç makam okuyucusuna rehberlik yapan Abdülvahit Küzeci, Türkmeneli ve Türk dünyasında, Kerkük müzik geleneğinin özellikle de hoyrat, divan, gazel, tenzile ve türkülerin önemli yorumcusu ve kaynak kişisi’dir.

Sanatçının Özellikleri

Abdülvahit Küzeci, önce hoyrat hakkında görüşleirni açıklıyor “Bugün bazı hoyrat okuyanları görüyorum ki, sesleri hiç hoyratla örtüşmüyor. Gençler büklerinden sanatın püf noktasını sormalıdırlar. Sürekli takip edip, makamları ve usların özelliklerini ve ağızları bilmelidirler. Ayrıca, hoyratçı aynı zamanda şair olamalıdır” Dedi.

Bir sanatçının özelliklerine gelince Küzeci; sanatçı’da önce güzel ses olmalıdır. Sesin kaynağı belli ki, ya kafada ya boğazda ya da yürektedir. Ama boğazdan çıkan ses en güzel sestir. Sesle birlikte bir helhele içeriri. Sanatçı makamı iyi bilmelidir. Sözü iyi bir şekilde seçimeli ve o sözle birebir içinde yaşamalıdır. Müzik notasını öğrenmeli, müzik kültürene vakıf olmalı, alkol, sigra gibi kötü alışkanlıkladan uzak durmalıdır. Tabi ki, bunlkarın yanında sanatçı yüksek ahlaka sahip olmalı, alçağ gönüllü, severlerine karşı çok inceruhlu ve nazık olmaldır. Özet olarak Sanatçı tolumda örnek insna olarak topluma yön vermeli…

Abdülvahit Küzeci’nin Horyat Sevgisi

Abdülvahit Küzeci, Kerkük hoyratlarını çok severdi. Hem kendisi düzerdi hem de nerede bir güzel hoyrat duysaydı hemen onu ezberlerdi. İşte hoyrat hakkında düşüncelerini şöyle anlatırdı: “Hoyratlarımız, dedelerimizden bize kalan önemli bir mirastır. Düğünlerimiz 7 gün sürerdi. Akşamları halay çekilirdi.

Kerkük hoyratları, yanlız Kerkük ağzına hastır. Her bir hoyratımız büyük bir mana taşır. Dört satır hoyrat aslında dört sayfadır”. Birçokkerkük hoyratının hikâyesi vardır. Bu hikâyeyi Abdülvahit Küzeci’nin yakın arkadaşı Dayı Kadır anlatıyor: “bir gece Kerkük’te bir eğlenceden eve dönüyorduk. Ben(Dayıl Kadır) Abdülvahit Küzeci ve şair Mehmet İzzet Hattat, benim o dönem bir ufak jep arabam var idi. O gece arızalıydı. Gece yayan dönerken aynı geceden dönen bir araç yanımıza yaklaştı. Buyurun yetiştiyim sizi dedi. Mehmet İzzet Hattat ise, kafasını çamdan içeri soktu. Sürücüye baktı. Döndü dedi hayır bir binmeyeceğiz. Yürüyerek gideceğiz. Ben ve Küzeci şök olduk. Araç gitti. Mehmet İzzet Hattat, bize şu hoyratı söyled:

Gece qal

Otu eğlen gece qal

Minme named atına

Yayın yeri gece qal

Anlaşıldı ki, sürücü bizden biri değilmiş ve onunla ilgili Hattat’in bildiği başka şeyler de varmş…!

Küzeci, dostluğa çok önem verirdi. Söylediği hoyratların her biri onlarca mana taşırdı.

Görse dağ

Avçı çıxar görse dağ

Dostluğ bilmeyen gelsin

Dostluğ nedi görsedeğ

 

Hastalığıyla ile ilgili çok kez ziyaetçisine iyi olduğunu anlatmak için, her zaman olduğu gibi güler yüzle karşılardı. Ve şu hoyratları söylerdi:

İçer devar

Saf sudan içer devar

Baxma üzüm gülürü

Ne varsa içerde var

 

Yoxam özüm

Yayıram yxam özüm

Bir gün geli dillerde

Adım var yoxam özüm

 

Hoş çağır hoyrat oxu

Rast oxu Bayat oxu

Yayan getme yol qorxu

Asıl at min at oxu

Günlerden Pazar, takvimin yaprakları 28 Ekim 2001’i gösteriyordu. Azerbaycan’dan bir dostum aradı. Amcazadeniz Abdülvahit Küzeci vefat etmiş duyduk doğru mu acaba sordular… Ben de hemen telefona sarıldım. Büyük bir tereddüt içerisinde Kerkük’ü Abdülvahit Küzeci’nin evini aradım. Telefona hanımı Behice Hatun çıktı. Soruştuktan sonra Hocayi istedim. Dedi bir az rahatsızdır. Geçmiş olsun dedim, ama uzaktan sesini aldım. Kimdir, sordu hanımına… O da Şemsettin dedi. Bizim Şemsettin, evet dedi. Tamam, ver dedi. Sesinin yorgun olduğunu algıladım. Fazla uzatmaya özen göstermeye çalıştım. Soruştuk ve kendisi de bizi sordu. Biz de iyidir, iadre ediyoruz… Dedik. Oysaki hemen şu hoyratıları söyleyerek, telefonun diğer ucundan heyecanla seslendi:

Kim sağdı

Qoyunları kim sağdı

Herkes diyer hesteyem

Hiç bilmirem kim sağdı

Küzeci, hoyrat atışmalarını çok severdi. Karşılıklı hoyratları da titizlikle seçip ezberlerdi. 1992 yılında Şair İzzettin Abdi Bayatlı ile görüştüğünde Bayatlı, Küzeci’ye demiş ki, “ne oldu sana durumun bana hiç te iyi gelmyor”. Küzeci de Bayatlı’ya şu hoyratı demiştir:

Doxror yaram qaşırı

Meni gören çaşırı

Men çoxtannen ölmüşem

Bu kölgemdi yaşırı

İzzettin Abdi Bayatlı ise, bu hoyrat karşısında hiç susarmı. Elbette karşılık veririr:

Bilmem xax ne seziri

Türlü boyağ eziri

Bilmiri men ölmüşem

Bu kölgemdi yaşırı

Hastalığı ve Vefatı

1981 yılında anı bir hareketten dolayı yarı felç geçiren Küzeci Londra’ya giderek başarılı bir şeklide tedavisi yapılmıştır. Ancak, doktorların iş görmez raporları onu Boyun fıtığı teşhisiyle 1982 yılında zorunlu olarak emekli etmiştir. 38 yıl Kerkük Petrol Şirketinde çalışan Küzeci, emekli olduktan sonra Kerkük Makam evinde sanatını ifa etmeye çalıştı. 2006 yılında Kerkük’teki evinde yere düşerek, ciddi bir şekilde omuzu hasar görmüştür. Bu son düşmesi usta sanatçı Küzeci’nin hayatına mal oldu. 8 ay yatakta yattı. Gelen ziyaretçilerine şu hoyratları ölüm yatağındayken söylüyordu.

Qaranfilem tastayam

Bübülem qafesteyem

O yara xeber verin

Ölmemişem xesteyem

 

Sağ qalanı

Yıxtılar sağ qalanı

Barmağtan gösteriller

Bugünde sağ qalanı

 

Dal dala

Sarmaşıptı dal dala

Bize kim zafer bular

Eğer verseğ dal dala

Dem günü düşen dostuv

Al kölgevde daldala

Küzeci, ölümünden 3 gün önce kızı Sümbül, oğlu İhsan ve diğer aile fertlerine öleceği saati söylüyomuş, “ 3 gün sonra akşam yatsi namazı sonrası vefat edeceğim” demiştir. Dedikleri de tam tamına gerçekleşmiştir. 82 yaşındayken 29 Haziran 2007 tarihinde saat 22.30 sularında Kerkük’te hayata gözlerini yummuştur.

 Küzeci’nin naşı 30 Haziran 2007 tarihinde gönül verdiği memleketi Kerkük Musalla Mezarlığında toprağa verilmiştir. Mezar taşının üzerinde; “Ey yolcu, burada yatan rahmetli büyük ses sanatkârı Abdülvahit Ahmet Küzeci’nin mezarıdır. Allah’tan mağfiret, sizlerden Fatiha bekler, vefatı 14 Cemadül-Sani 1428/ 29.6.2007” ve aşağıdaki şu cinassız hoyrat yazılmıştır.

Küzeci, bir ustaydı

Her zaman baş üsteydi

Ağzı bal, dili şeker

Sözü horyat besteydi

Abdülvahit Küzeci’nin Ardından

Genel olarak aydın insanların öldükten sonra değerleri artar ve anımsatılır. Ancak, Abdülvahit Küzeci öldükten sonra kendisine beklenen ilgi gösterilmedi. Hele musalla mezarlığındaki cenaze törenindekilerin sayısı 50 kişiyi aşmadı. Yıllarını Kerkük ve milletinin kültürü ve sanatı uğrana dayan Küzeci, 50 kişi ile uğurlanmayacaktır. Bu bir ayıptır. Ayıbın adresi önce Kerkük sanatçılardır daha sonra Kerkük halkıdır. Ayrıca, Türkmen siyasetçileri de biri hariç Küzeci’ye gerekli ilgili göstermediler.

Küzeci’nin ardından Ankara’da Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara şubesince taziye merasimi düzenlendi. Ölümünün 1.Yıldönümünde Kerkük’te ailesi tarafından Tarık Sarraf Camisinde Mevlit-i Şerif okutuldu. 2. Yıldönümünde Irak Milli Türkmen Partisi Musalla bürosu yetkilisi Necmettin Kasap, Küzeci’nin doğum yeri ve büyüdüğü mahalle ve cadde olarak Musalla caddesine Abdülvahit Küzeci’nin adını verdiler.

29 Haziran 2011 tarihinde Küzeci’nin 4. Yıl dönümünde yine Ankara Türkmen derneğinde bir anma toplantısı düzenlendi. 22 Temmuz 2011 tarihinde Küzeci ailesinin girişimiyle ilk defa olarak TRT Ankara radyosu Abdülvahit Küzeci anısına Kerkük türküleri Konseri düzenledi.

TRT’den Abdülvahit Küzeci’ye Hizmet Ödülü

22 Temmuz 2011 tarihinde TRT Ankara Radyosu stüdyosunda düzenlenen “Abdülvahit Küzecioğlu Anısına Kerkük türküleri” konserinin açılışında TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Kerkük Hoyratı ve türkülerini TRT ve Türk Halk Müziğine kazandırmış olması dolayısıyla Abdülvahit Küzeci’ye Hizmet ödülü takdim etti.

Ödülü Küzeci’nin oğlu İhsan Küzeci TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’den aldı. Aynı zamanda TRT’nin de Irak Türkmenlerinin kültürüne ve sanatına vermiş olduğu ilgi ve alakasından dolayı Irak Türkleri ve Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi adına TRT Genel Müdürüne bir Plaket takdim edildi. Plaketi T.C. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Erşat Hürmüzlü ve Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanı Dr. Mustafa Ziya tarafından takdim edildi. Abdülvahit Küzeci, gerçekten de Kerkük’te müzik alanında devrim yaratan usta bir sanatçıdır. Irak müzik dalında bir duayendir. Irak ve Kerkük müziğinin kilometre taşlarından biridir.

Küzeci’nin toplumuna bu kadar duyarlı ve hizmet etmesi, karşısında ölümünden sonra bizce yeterli ilgiliyi görememiştir. Ancak, Türkiye’deki ister TRT yetkilileri olsun isterse de sanatçılar olsun, müzik okullarında ve sanat camiasında her zaman saygıyla yad edilmiştir. Küzeci için 2012 yıı itibariyle çok önemli çalışmaların yapılacağını şimdiden değerli okurlarıma müjdeleyebilirim.

 Türk Halk Müziğine hizmet edenlere her yılı verilmek üzere “Kerküklü Abdülvahit Küzeci Hizmet Ödülleri” adına yeni bir ödül ihdas edilecek, Küzeci’nin bugüne kadar okuduğu türkülerinin bir DVD halinde hazırlamak ve Türk dünyası sanatseverlerine ulaştırmak, Konservatura bölümlerinde panel, seminer ve sanat geceleri düzenlemek, Küzeci hakkında yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlamak, beşta olmak üzere Azerbaycan, KKTC, Türkmenistan ve birçok Türk Cumhuriyetleri, Türk Akraba Topluluklarında Küzeci ile ilgili çalışmalar yapmaktır. Bu çalışmalar 2012 yılında uygulamaya geçeceğini umuyoruz.

*2012 yılında İz Bırakanlar dizisi olarak Kerkük’ün Efsane Sesi Abdülvahit Küzeci’nin Şemsettin Küzeci tarafından hazırlanan kitabından alınmıştır.

Previous articleITC; Kürtler Kerkük’te Türkmenleri Bölmek İstiyor
Next article‘Referanduma dur denilmezse artık Türkmen diye bir şey yok’
Dr. ŞEMSETTİN KÜZECİ Araştırmacı, eğitimci, gazeteci, şair, yazar Şemsettin Küzeci; 1965 yılında Kerkük’te doğdu. 1989 yılında Musul Üniversitesinden mezun oldu. 5 Yıl Kerkük’te lise öğretmenliği yaptı (1992-1996). Kerkük Televizyonu, Bağdat Türkmence radyosunda “gençlik ve spor” programları hazırlayıp sundu (1992-1995). Yazılarını Bağdat’ta Türkçe yayınlanan “Yurt” gazetesi, “Kardeşlik ve Birlik Sesi” dergilerinde yayınladı. 1993 yılında Irak rejimi tarafından tutuklandı. Üç ay Tikrit muhaberatında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. 2015 yılında Musalla Lisesinde Lise öğretmeni olarak çalıştığı mesleğinde kendi isteği üzerinde Kerkük’te emekliye ayrıldı. 1996 yılında siyasi nedenlerden dolayı Irak’ı terk ederek Türkiye’ye yerleşti. 1999 yılında Irak Türkmen Cephesi Türkiye temsilciliğinde Basın Yayın ve Enformasyon Şube Müdürü olarak çalıştı (1999-2003). Kerkük Gazetesi'nin Türkiye temsilciliği ve Türkmeneli TV’de muhabir, programcılığı ve haber müdürü olarak çalıştı (2005-2009). 2008 yılında “Irak Basın Tarihi” üzerine Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema bölümünde “Osmanlı’dan Günümüze Irak’ta Basın Tarihi” konulu yüksek lisansını ve 2010 yılında Hollanda'da Global Lahey Üniversitesinde “Irak Televizyonları” üzerine doktorasını yaptı. 2009-2019 yılları arasında Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi'nde Basın ve Kültür Müdürü, 4 Şubat 2019 ile 14 Temmuz 2020 tarihleri arasında (ORSAM) Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde Türkmen ve Medya uzmanı olarak görev yaptı. 16 Temmuz 2020 tarihinden beri Türkmeneli Vakfı Başkanlığından basın danışmanı olarak görev yapmaktadır. Sürekli basın kartı sahibi olan Küzeci, aynı zamanda Kerkük Gazetesi genel yayın yönetmeni ve Türkiye temsilcisi görevini sürdürmektedir. 2020 yılından beri Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şb. Yönetim kurlu üyesidir. Irak Türklerini; Türkiye, Türk dünyası ve uluslararası faaliyetlerinde gerçekleşen onlarca kongre, kurultay, konferans, bilgi şöleni ve toplantılarda temsil etti. 400’ye yakın uluslararası hizmet, takdir, teşekkür, onur belgesi, plaket ve ödül almıştır. 2006’da Irak, Azerbaycan ve Türkiye ile ilgili yapmış olduğu ilmî ve edebî çalışmalarından dolayı, Azerbaycan’da VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi tarafından kendisine “Fahrî Doktora” Payesi verildi. 2022 yılında da Türk Dünyası Akademisi tarafından kendisine “Fahri Profesörlük” Unvanı verildi. Küzeci’nin bazı eserleri ve yazıları Arapça, Azerbaycan Türkçesi, İngilizce ve Rus, Özbek, Kazak dillerine tercüme edilmiştir. Basılmış 60 adet eserinden bazıları; Suçum Türk Olmaktır, Kerkük şairleri, Irak Basın Tarihi, Türkmeneli Edebiyatı, İçimizdeki Kerkük, Kerkük Soykırımları, Kerkük’ün Mili Şairi Mehmet İzzet Hattat, Kerkük’ün Efsane Sesi Abdülvahit Küzeci, Nevruz Çiçekleri (Türk Dünyası Kadın Şairleri), Ortadoğu’da Türk Katliamları, Sinan Sait, Türkmen Milli Takımı, Şehit Hüseyin Demirci (Tembel Abbas), Sarmaşık Duygular, Osmanlıdan Günümüze Irak’ta Türkçe Dergiler, Kerkük’ten Azerbaycan’a, Horyatlarım, Kerkük Katliamı, Telaferli Felekoğlu, Kerkük’ten Sesleniş, İçimizdeki Kerkük, Telafer Şairleri… İletişim: www.skuzeci.com skuzeci@gmail.com (+90) 533 255 26 60