Yüzlerce Aydınlarımız Var Fakat Bir Aydın Kerkük’ümüz var…

Yüzlerce Aydınlarımız Var. Fakat Bir Aydın Kerkük’ümüz var…

 Dr. Mehmet Ömer Kazancı

Hayat çırpınır dalgalarıyla öyle alıp götürüyor bizi ki, her şeye yetiştiremiyoruz. Hatta bazen yanı başımızda, geceli gündüzlü koşturarak kültürümüze, davamıza emek veren insanlarımızı göremez gibi oluyoruz. Hak ettikleri kadar arayıp soramıyor, ilgilenemiyor, değerlendiremiyoruz.  Borçlu kalıyoruz illâ.

Gerçi bunlar, vermekte oldukları emeklere karşı kimselerden teşekkür beklemiyor, öne çıkmayı ve ya “vitrinde” görünmeyi amaçlamıyorlarsa da, yine de üstümüze düşen hakları vardır. Yerine getirmeliyiz.

Bunlardan biri Aydın Kerkük’tür.

“Aydın” Türkmenlerin sevdiği adlardan biridir. Aydın adında yüzlerce insanlarımız vardır. Kerkük de tıpkı ona göre, Türkmenler arasında yaygın olarak kullanılan bir soyadıdır. Fakat Aydın Kerkük adında tek bir aydınımız vardır, hepimizin bildiği, hepimizin tanıdığı. Yazar, şair gazeteci ve Türkmen Edebiyatçılar Birliğinin öteden beri başkanlığını yapan Aydın Kerkük. Bu ad aslında edebiyat alanında kullandığı adlardan biri, fakat en yaygınıdır. Yer yer Abdulkadir Dağlarca, Cahit Yanardağ imzalarını da kullanmıştır. Kimliğinde, Abdulkadir Seyit Cebbar olarak geçer. Edebiyat çalışmalında kendi adları yerine, değişik nedenlerden dolayı, özel ad ve imzalar kullanan yazarların sayısı az değildir. Bunlara Aziz Nesin’i bir örnek olarak gösterebiliriz. Asıl adı Mehmet Nusret Nesin’di.

Aydın Kerkük çok erken tanıştığım edebiyatçı dostlarımdan biridir. Yaşıtımdır.  Benim gibi 1952 yılında dünyaya gelmiştir. Ancak benden çok önce edebiyat sahasına çıkmıştır. Her Türkmen edebiyatçısı gibi, edebiyata şiir kapısından girdiği için, basın organlarımızda ilkin şiirleriyle görünmeye başlamıştır. İlk şiiri on yedi yaşındayken Kardeşlik dergisinin Aralık-Ocak /1968-1969 çift sayısında genç kalemler sayfasında yayınlanmıştır. “Kerkük’ün Hasası” adındadır. Metni şöyle:

Bir garip ozan misali

Coşar Kerkük’ün Hasası

Sevdalanmış deli deli

Koşar Kerkük’ün Hasası

***

Alır dağlardan hızını

İnletir dertli sazını

Döker dizini dizini

Taşar Kerkük’ün Hasası

***

İner dağlardan dağlardan

Geçer bağlardan bağlardan

Sinesi dolu dağlardan

Yaşar Kerkük’ün Hasası

***

O bir garip geçer durmaz

Bizim halimizi sormaz

Taş köprüden haber vermez

Aşar Kerkük’ün Hasası

***

“Aydın” Ağlar için için

Kimse bilmez bunu niçin

Ey vatanım senin için

Yaşar Kerkük’ün Hasası

Tam elli yıl önce yazılan bu şiirde işlenen tema ve kullanılan ifade tarzı, Aydın Kerkük’ün edebiyat dünyasına kendini tam yetiştirdikten sonra girdiğini göstermektedir. Ve okuyucunun vicdanında şöyle bir kanaat oluşturmaktadır ki, Aydın Kerkük tek şiir türünü benimseseydi, tek bu türün çizgisi üzerinden ürünler verseydi, şimdi Türkmenlerin parmakla gösterilir üst düzey şairlerinden biriydi. Belki de, en ileride gelen şairiydi. Fakat o, yeteneğini tek bu yönde değil, değişik yönlerde kullanmayı tercih etmiştir. Bu tercihin nedenleri başında, edebiyatımızdaki boşluklar, kültürümüzdeki eksiklikler gelir.  Doldurulması gereken boşluklar, giderilmesi gereken eksiklikler. Bütün bunlarda katkısı olsun diye kendini tek bir yönde tutmak istememiş ve denediği her türde övünülür denecek bir derecede başarılı olmuştur. Gençlik döneminden kendini iyi bir kültür ile donatan Aydın Kerkük, Kardeşlik dergisinde yayımlanan kimi şiir ve yazıların, bazı kaynaklardan çalınmış olduğunun farkına, yazı işleri kurulundan daha önce varmıştır. Bu konuda dergiyi uyarmıştır. Uyarıya şu karşılığı almıştır: “Mektubunuzu üzülerek okuduk. Geç cevap verdiğimize özür dileriz. Bazı insafsız kimselerin, başkalarının yazı ve şiirlerini çalarak dergiye göndermeleri, maalesef, vaki oluyor. Onların isimlerini burada açıklamak istemiyoruz. Ama gelecekte yazı ve şiirlerine dergimizde yer vermemeye kararlıyız. (Sayfa: 40, Sayı: 1-2, yıl: 1069).

Diploma başka, edebiyat başka… Her insan, koşullar müsait ise, diploma sahibi olabilir. Diploma- gerçi günümüzde bu özelliğini bir az kayıp etmişse de -insana geçimini sağlamak için aradığı yollardan biridir. Oysa edebiyat bir merak konusudur. Bu merakı insan, okul ile değil, okumayla geliştirir. Yani kişisel gayret ile kazanılabilen bir avantajdır edebiyat.  Aydın Kerkük de sınıf koltukları üzerinden değil, kişisel eğitim, öz öğretim ile bu günkü konuma gelmiştir. Ortaokulun son sınıfına kadar eğitim alma fırsatını elde edebilmiştir. Geçim sıkıntıları yüzünden okulu bırakarak, serbest işlerde çalışmak zorunda kalmıştır. Arta kalan zamanından yararlanarak, kendini geliştirmek için, kitaplara sarılmıştır. Zaman zaman da edebiyat ortamında tanınan hocaların meclislerine katılmış, kulak kesilerek dinlemiş, kitaplarda bulamadığı bilgileri, her zaman şükranla andığı o güzel insanlardan öğrenmiştir. Kitap sevgisinin ilk coşkulu günlerini yaşarken, bu sevginin bir ifadesi olarak, küçük de olsa, bir kitapçılık dükkânı kurmuştur. Burasını, yalnız geçimini kazanmak için değil, ayrıca dost yazar ve şairlerle buluşma yeri olarak kullanmıştır. O tarihlerde Türkmen edebiyatıyla ilgili her kitabı, özellikle de yeni çıkan kitapları buradan elde etmek olanağını her kese sağlayabilmiştir.

İşte kendisiyle tanışmam o yıllara dayanır. O yıllarda, yeni çıkan kitaplar ile ilgili değerlendirme yazıları yazmaktaydı. Salah Nevres’in “Aynada Zaman” kitabı hakkında yazdığı değerlendirme, yurt gazetesinde yayımlanan ilk yazısıdır (Sayı: 115/1972). Bizim 1978 yılında çıkarmış olduğumuz “Sana Doğru” adlı ilk şiir kitabımız hakkında da aynı gazetede bir yazısı yayımlandı (Sayı: 483/1979). Yazısına Franz Kafka’nın tecrübelerinden söz ederek başlıyor ve kitabımızı için şunları söylüyordu: ” Kazancı bu kitabında, adından da anlaşıldığı gibi, aşk konulu şiirlerini toplamıştır. Zaten o bir duygu şairidir. Kendine özgü bir deyiş ve yumuşak bir söyleyişi vardır. Dili sade ve temizdir.”

Bu birkaç cümleye, edebiyat dünyasına yeni adım atan biri olarak, çok sevinmiştim. Bir dost beğenmişse, birçokları beğenmiştir diye içimden geçirerek, başımı bulutlar arasında hissetmiştim. Yola, bir kat daha cesaretle devam etmeme neden olmuştu. Bu yüzden ne zaman Aydın Kerkük ile bir araya gelsem veya nerede adını duysam, o yazıyı minnetle hatırlarım.

O sıralarda yayımladığı yazılarında çoğunlukla yeni çıkan kitapların tanıtımı ile Türkmen edebiyatına damgasını vuran yazar ve şairlerle ilgi biyografik ve örnek içerikli yazılar yazmaktaydı. Bunları döneminin Kardeşlik dergisi, Yurt gazetesi gibi basın organlarımızda yayınlamaktaydı. İsmet Sarıkahya’nın tespitine göre Kardeşlik dergisinde 29 yazısıyla iki şiiri, Yurt gazetesinde ise 28 yazı ve şiiri çıkmıştır.

2003’ten sonra basın organlarımızın sayısı artınca, yaklaşık hepsinde katkısı oldu. Bunların başında “Kale”, Es-Sadık” “Mezopotamya” “Sümer” ” Yıldız” adlı dergi ve gazetelerle, “Türkmeneli” ve “Kerkük” dergi ve gazeteler gelir. Bu iki son gazete ve dergide katkısı yalnız yazı yayınlamakla sınırlı olarak kalmamıştır. Yazı işleri kurullarında da yer almıştır. Bu kadroların önemli unsurlarından biri olmuştur. Türkmen Edebiyatçılar Birliği tarafından başlangıçta gazete olarak, daha sonra dergi şeklinde çıkarılan “Kerkük” basınının kapanışına kadar, yazı işleri yönetmenliğini yapmıştır. Türkmeneli gazete ve dergisinin günümüze kadar Türkçe bölümlerinin sorumlusu olarak çalışmaktadır.

Aydın Kerkük için tarih 2003’de başlamamıştır. Ömrünün gençlik yıllarından başlamış ve hiçbir dönemde davamızın nöbetçiliğini yapmaktan geri kalmamış veya bu davaya sırt çevirmemiştir. Başlangıçtan beri, davaya katılanların bir kısmından farklı olarak, o dönemlerde aldığı milli terbiye kurallarının dışına çıkmamıştır. Kendi kişisel çıkarları, aklının ucundan bile geçmemiştir. Bu yolda, yapılması ne gerekirse, onu hep en tertemiz bir vicdan ile yerine getirmeye çalışmıştır. Bu yüzden, o yıllarda geçim düzeyi, maişet seviyesi neyse, bu günlerde de aynıdır. Şikâyetçi değil. Her zaman millet ve mücadele sağ olsun diye şükür ederek, elinin içini-arkasını öpmekte, başına götürmektedir

Evet, Aydın Kerkük için tarih 2003’te başlamamıştır. Millet, gelip geçen rejimlerin testere dişleri arasında tüm haklarıyla, hatta tüm varlığıyla çiğnendiğini fark ettiği günlerden, mücadele urbasını giymiş, kalemini eline alarak yola çıkmıştır. Ne kadar koruyabilirse, savunabilirse, korumuş, savunmuştur. Özenini bir ara çocuklara vermiştir. Bunları kurtarmak mümkünse, milleti de kurtarmak mümkün olacaktır. Çocukları kurtarmak, onları dillerine bağlamak, onları milli duygu ile beslemek yolundan geçer diye düşünmüştür. Doğru bir düşünce kuşkusuz… 1972 yılında çıkarmış olduğu “Çocuk Şiirleri” adlı kitap, bu düşünceyi hayata geçirmek yolunda atılan önemli bir adımdı. Kitabı, kısa bir cümleyle okurlara sunmuştur: “bu günün küçükleri, yarının büyükleridir”. Çok manidar bu cümleden sonra kitaba, Ziya Gökalp, Tevfik Fırat, Mehmet Necatı Orankay gibi Türkiye şairleriyle bizimkilerden güzel örnekler almıştır. Kitap, Türkmen edebiyatı çocuk şiiri alanında, Reşit Kazım Beyatlı’nın 1968 yılında yayınlamış olduğu “Mektepli Şarkı ve Şiirleri” adlı eserden sonra, ikinci eserdir. Onda bulunan şiirlerden birkaç şiir içerse de, farklı şiirler çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu yüzden, “Mektepli Şarkı ve Şiirleri” kitabı yayınlanırken, millet tarafından ne kadar ilgi görmüşse, o kadar ilgi görmüş ve onun kadar bir boşluğu doldurmuştur.

Bir yıl sonra, yanı 1973 yılında “Nazım Refik Koçak’ın Hayatı ve Şiirleri” hakkında hazırlamış olduğu eser de, aynı ilgiye nail olmuştur. Nitekim şair hakkında daha sora yapılan bütün çalışmalarda, hatta Rahmetli hocamız üstat Ata Terzibaşı’nın “Kerkük Şairleri” kitabında, kaynak olarak gösterilmiştir.

1981 yılında, diğer nadide bir çalışmaya imza atmıştır. “Hicri Dede: Hayatı ve Eserleri” adlı bu çalışma, altı temel bölümden oluşmaktadır: “Hicri Dede hakkında yazılan yazılar”, “Şairin oğlu Faik Dede’ye çağrılar”, “Şiirlerinden örnekler”, “Hoyrat ve Dörtlükleri”, ” Filistin hakkında yazdığı Şiirler”, ve “Hakkında yazılan mersiyeler”. Bu eser yalnız Hicri Dede hakkında kapsadığı önemli bilgiler açısından değil, ayrıca Dede’yi o tarihlerde kendilerine mal etmek isteyen bazı etnik gurupların iddialarını çürütmek, ağızlarını kapatmak açısından da çok önemli ve tam zamanında yayımlanmış bir belge niteliğindedir. Bu yüzden edebiyat ortamında hak ettiği takdire şayan olarak karşılandı. Eser, daha sonra Dede hakkında neler yazılıp söylendiyse de, günümüze kadar değerinden fazlaca bir şeyler kayıp etmemiştir.

2003 yılında çıkardığı “Ata Terzibaşı’nın Hayatı ve Eserleri” adlı kitap da, az önce sözünü ettiğimiz eserin bir benzeridir. Yine derlemedir. Ancak ne var, yarısı Arapça yarısı Türkçe olarak üzere iki dildedir. Türkçe bölümünde Aydın Kerkük’ün kendisinin kaleme almış olduğu iki değerlendirme yazısının yanı sıra, hocamız hakkında yazılan yazılar ile eserlerinden örneklere yer verilmektedir. Arapça bölümü de ayni şekilde tertip edilmiştir. Burada hocamızdan verilen örnekler, Arapça çalışmalarından alınmıştır. Eserin en önemli bölümü, Hocamızın edebiyat sahasına atıldığı günden, 1992 yılına kadar basın organlarında yayınlamış olduğu yazılarının bibliyografyasını içeren bölümdür. Tam on dört sayfadan oluşan bu bölümden anlaşıldığına göre, hocamız, ilk yazısını Arapça olarak “Kerkük Köprüsü” adında 15. 4. 1946 tarihinde Bağdat’ta çıkarılan El-Cihat dergisinde yayınlamıştır. Ve yazarlığı boyunca “A. T” rumuzu başta olmak üzere yazılarında değişik imzalar kullanmıştır.

Aydın Kerkük’ün, sözünü ettiğimiz çalışmaları yanında, diğer yayımlanan ve yayımlanmayan çalışmaları da vardır. Bütün bu çalışmaların gerçekleşmesinde harcadığı çabalar göz önünde tutulursa, yine de onun, davamıza, kültürümüze vermiş olduğu hizmetleri hakkıyla değerlendirmek yeterli olmayacaktır. Çünkü her çalışmanın görünmeyen tarafları vardır, çile çektiren, gerginliğe neden olan, kolaylıkla atlatılmayan zor tarafları. Aydın Kerkük de, o çalışmaları yaparken, şüphesiz ki, bunları yaşamıştır. Hatta çalışmalarına aynı kararlılık ile devam ettiği için, günümüzde de yaşamaktadır denebilir. Türkmen Edebiyatlar Birliğinin öteden beri başkanlığını yapmaktadır. Birliği geliştirmek için, elinden geleni geride bırakmamaktadır. Fakat bunu başarmakta kimi maddi, kimi manevi zorluklarla karşılaşmaktadır. Maddi zorlukların üstesinden gelmek, bazen, mümkün oluyorsa da, manevi zorlukları atlamak kolay olmuyor nedense. Edebiyatçılarımızın zevkleri ayrı, mizaçları ayrı, kültürleri ayrı, istekleri ayrı, nazları ayrı… Bu gibi insanlar arasında iş görmek kolay mı dersiniz. Elbette ki değildir. Buna karşın Aydın Kerkük, söylemesi uygunsa, ağacı ortasından tutmaya çalışıyor. Her hafta bir etkinlik, bir faaliyet… Kimi muhteşem, kimi sıradan… Kimi imkânlar dâhilinde, kimi imkânları zorlayarak… Hedef, bir yandan, Türkmen edebiyatını bütün teferruatıyla canlandırmak, aydın yüzünü göstermek, öte yandan gönülleri/ kuşakları birbirine bağlamak, söylem ve eylem birliğini sağlamaktır. Aydın Kerkük, bütün bu hedeflerin peşinde. Şimdi değil, yıllar öncesinden. Mücadele urbasını ilk giydiği günlerden, parmakları arasına kalemini ilk sıkı tuttuğu günlerden… Bu urbayı çıkarmayacak, o kalemi elinden düşürmeyecek, eminim. Geri kalanı Allah’tan, Allah güç versin, sabır versin, sağlık, esenlik versin, Kaç Aydın Kerkük’ümüz var.